Rss Feed

  1. KİTAP ÖZET FORMU





    KİTABIN ADI GÖNÜLÇELEN KİTABIN YAZARI J. D. SALINGER YAYIN EVİ VE ADRESİ CAN YAYIN EVİ BASIM YILI 1990



    1.KİTABIN KONUSU:



    Ergenlik çağının içinde, yetişkin dünyanın düzenine karşı isyankar bir çocuğun, bir Noel öncesi başına gelenleri konu almıştır yazar.





    2.KİTABIN ÖZETİ:



    Kitap Noel’de Holden’in başına gelen olayları anlatmaktadır. Pencey Hazırlık’tan ayrılmasıyla başlar olaylar, ingilizce hariç tüm derslerden sınıfta kalmış ve atılmıştır Holden. Okuldan ayrılırken ve eve dönüş younda başına gelmedik şey kalmaz. Kaldığı odanın yanında Ackley adında sevimsiz, pislik, düzensiz bir çocuk vardır; oda arkadaşı ise Stradlater denilen yakışıklı, kendini beğenmiş, kızlardan başka işi olmayan düzenbaz bir çocuktur. Bu çocugun bir geceyi Holden’in eski evden tanıdığı bir kızla geçirmesi sonucu ikisi fena kapışacaklardır ve o gece Holden Pencey’i terk edecektir.



    New York’a gider Holden, daha tatil başlamadığından eve gidemez, ailesinin tepkisini cekmek istememektedir,bu atıldığı dördüncü okuldur ve aslında ailesinden çekinmektedir. Noel tatiline kadar dışarıda gezmeyi planlar ve bir otele yerleşir cebinde yüklü bir para bulunmaktadır ama pek düzenli ve sorumluluk sahibi olmadığından bu parayı savura savura bitirecektir. Otel odasında cüzdanında okulda birinden aldığı bir hayat kadınının numarasını bulur ve can sıkıntısından kadını arayıp buluşmak, en azından bir şeyler içmek ister ama bunu beceremez. Yaşının küçük olması başına büyük sıkıntılar getirmiştir Holden’in, o gece canı çok sıkkındır. Lobide üç kız görmüştür onların yanına gidip sohbet konusu bulduktan sonra hepsiyle dans eder otelden ayrılıp bir piyanisti dinlemeye bir bara gider. Güzel dans etmesini becerir Holden yakışıklı ve uzun boyludur fakat yaşının küçük olması ve geçirmekte olduğu ergenlik dönemi ve buna bağlı olaak yaşadığı ilişkiler sıkıntıya sokmaktadır kendisini. Gitttiği bar rahatça içki içebildiği ender yerlerdendir, fakat orada ağabeyi D. B.nin eski sevgilisini görmesi üzerine gecesi mahfolur ve orayı terkeder. Bu kızın yapmacık tavırları sinir etmektedir Holden’i.



    Otele geri döndüğünde asansörde görevli olan Maurice ile karşılaşır. Maurice ona bir geceliğine, belirli bir ücret karşılığı bir kız ayarlayabileceğini söyler. Holden kabul eder ama sonradan pişmandır buna ama artık iş işten geçmiştir. Kız odasına geldiğinde yatmaz kızla, aralarındaki çok kısa olan diyaloğu sekse çevirmeği uygun bulmaz, ücretini ödeyip kızı geri gönderir fakat sonradan gelecek olan Maurice ile başı büyük derde girer ve ağır bir dayak yer.



    Bu olaylar üzerine ertesi sabah otelden ayrılır. Sally ile buluşmaya karar verir, telefon edip eski kız arkadaşı olan bu kızla buluşmayı becerir. Kızı beklerken iki rahibe ile tanışır, mutluluğun simgesidir bu iki rahibe kendisi için ve bunlara cebindeki paradan yüklü bir miktar verir. Sally ile buluşunca bir oyuna giderler. Holden oyun ve filmlerden nefret eder aslında oyuncular doğal olmadığından, rol yaptıklarından sahtekarlardır hepsi, ağabeyinin bile Hollywood’da filim senaryosu yazmasından hoşlanmaz. Ama Sally’i bu yolla ikna etmiştir buluşmaya ve bir oyuna giderler. Oyunda Sally, Holden’in nefret ettiği, eski bir erkek arkadaşını görür ve beraber dolaşırlar. Bunun üzerine Holden gittikleri buz pateni sahasında Sally ile fena takışacak ve bir daha görüşmeyecektir.



    Ayrılınca bir bara gidip felaket sarhoş olur ve kız kardeşi Phobe ile konuşmak için eve kaçak olarak girmeye karar vermiştir, ayrıca parasızlık da eve gitmesini gerektirmektedir. Phobe ile konuştuktan sonra ailesine görünmeden evden kaçar. Öğretmeni Bay Antoli’nin evine gidip geceyi orda geçirir. Ertesi sabah, bu ögretmeninin sapıkça tavırlarından rahatsız olduğu için orayı da terk eder.



    Noel’e iki gün kalmıştır, Phobe’den aldığı parayı da harcamak istemez Holden, birkaç uçuk fikirle Phobe’ye bir not bırakır ve son kez görüşmek için onunla buluşur. uzaklara gitmeyi planlamıştır. Fakat Phobe ile buluştuğunda ikisinin fikirleri uyuşmayınca eve dönüp bu çılgın maceraya son vermeye karar verir.



    Evde hasta olarak bir dönem yatacaktır Holden, yeni bir okula başlayacaktır. Ergenliğin verdiği bu çılgınlık onda bir hastalık halindedir ve bir içki içmeye yetmeyen yaşı, duygusallığı ve hayalleri ile olgun dünyayı sorgulamaya devam edecektir.





    3.KİTABIN ANAFİKRİ:



    Ergenlik döneminin getirdiği düşünceler, bu düşüncelerin olgun dünyayı sorgulaması ve ikisinin arasındaki anlaşmazlıklar tema olarak işlenmiştir.





    4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:



    Romanın her doneminde yeni karakterler çıkmaktadır karşımıza bunlardan birkaçını ele alalım:



    Holden Caulfield: Baş kahramanımız olan bu genç çocuk ergenlik döneminin getirdiği sorunlarla boğuşan, kendi dünyasında kendi kurallarıyla yaşayan, sorumsuz, düzensiz, palavracı fakat sevilen bir karakterdir.



    D. B.: Holden’in ağabeyidir. İyi bir yazardır kendisi. Hollywood’da filim ve kitap yazmakta ve köşeyi dönmektedir.



    Ackley: Holden’in nefret ettiği yan oda arkadaşıdır. Düzensiz, pislik, pasaklı ve sevilmeyen bir tiptir fakat Holden onun özlemini çekmektedir.



    Phobe: Holden’in kız kardeşidir. Çok zeki bir kızdır, Holden ile araları çok iyidir, kızın zekiliği ve yaşından öte olan davranışları Holden’in çok hoşuna gitmektedir.





    5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:



    Yazar olayları bir çocuğun ağzından ele almayı çok iyi becermiştir. Onun ruh halini okuyucuya tam anlamıyla vermektedir. Her okuyan kendinden bir parça, belki de kendini tümüyle bulacaktır bu kitapta. Ve bence çoğu kişinin sandığı gibi kahramanımız Holden deli falan değildir. Her çocuğun yaşadıklarının gizlenmemiş halini yansıtır bize.







    6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:



    J. D. Salinger (Jerome David Salinger), 1 Ocak 1919’da New York’da doğdu. Manhattan’da, bir “modern klasik” sayılan tek romanı The Catcher in the Rye’daki (1951) Holden Caulfield’ın çocukluğuna benzer bir çocukluk geçirdi. 1934-36 arası Valley Forge Askeri Akademisi’ne, 1937-38 arası Ursinus College ve New York Üniversitesi’ne gitti; 1939’da Columbia Üniversitesi’nde yazı derslerine katıldı. 1941-48 arası Colliers, Esquire ve Cosmopolitan gibi şık dergilerde yirmi öykü yayımladı, ancak 1954’ten beri bunların yeniden yayımlanmasına izin vermiyor. (Yine de 1974’te korsan bir basın yapıldı.) Zen-Budizm öğretisinden etkilenen Salinger, bunu yazdıklarına da yansıttı. “Yeni dönem” öykülerinden oluşan Nine Stories 1953’te yayımlandı.



    1950’lerin ikinci yarısından itibaren New Yorker’da yedi tuhaf kardeşli Glass Ailesi’nin birbirine bağlı uzun öykülerini yayımlamaya başlayan Salinger, bu öykülerinin ilk ikisini Franny and Zooney adıyla 1961’de, sonraki ikiliyi ise Raise High the Roof Beam, Carpenters and Seymour: An Introduction adıyla 1963’te kitaplaştırdı. Glass ailesine ait son öykü “Hapworth 16,1924” ise New Yorker’ın 16 Haziran 1965 tarihli sayısında kaldı.



    Salinger, 1963’ten beri yeni bir kitabı çıkmamasına ve neredeyse efsane haline gelmiş bir gizlilik içinde yaşamasına karşın, dünya edebiyat gündemindeki yerini hep koruyor.







    HAZIRLAYANIN :





    İMZASI :



    ADI VE SOYADI :Can AKIN




  2. KİTABIN ÖZETİ :



    Yakın tarihimize bir ışık tutmak maksadıyla Kazım KARABEKİR ’in varisleri tarafından onun notlarının toparlanmasıyla meydana gelen bu eser yakın tarihimizle ilgili bilinmeyen tartışmaları gözler önüne sermiştir.



    Kazım KARABEKİR 1939 yılından 1946 yılına kadar olan zaman içerisinde, T.B.M.M. içerisinde olan tartışmaları gözler önüne sererken, 2 nci Dünya savaşına girilip girilmeyeceği, girilecekse kimin tarafında olunacağı, büyük Dünya devletlerinin tarihinden gelen emellerini , bunları 2 nci Dünya savaşı ile nasıl gerçekleştirmek istediklerini, bu emellerden Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl ve ne kadar etkileneceğini anlatmaya çalışmıştır.



    Türkiye Cumhuriyeti’nin bulunduğu coğrafi konumun yanında, Türk milletinin tarihten gelen savaş tecrübesi, askeri alanda gösterdiği başarılar ve beraber savaşa girdiği müttefiklere verdiği sözleri tutma gibi özelliklerini bilen devletlerin kendi emellerini gerçekleştirmek maksadıyla, Türk milletini kendi saflarına çekmek için sarf ettikleri çabaları göreceğiz. Ayrıca, yazar eserinde tek partili sistemin demokratik sistem içerisinde yeterli doyumu sağlayamadığının, iktidar partisi içerisinde ele alınan konulardan partinin görüşülmesini istediği konuları meclise aks ettirdiğini, bu durumda meclisin ve kamuoyunun olayların gidişatında yeterince bilgilerinin ve etkisinin olmadığının altını çizmiştir. Bu eserde anlatılan dönemi iyi anlayabilmek için dönemin daha öncesine gidip olayları incelemek , dünya devletlerinin emellerinin ne olduğuna bakmak gerekir.



    2 nci Cihan harbinin ortaya çıkmasında etkili olan devletlerden biri de Rusya ‘dır. Öncelikle Rusya’nın tarihten gelen emelleri nelerdir onlara bakalım. Rusya Balkanlarda, siyasi ve askeri çıkarlarını elde etmek, sonra Kars Yaylası’na yerleşmek ve buradan da boğazlara hakim olup sıcak denizlere açılmayı istemektedir.



    Çarlığın, bu amaçlı istila siyaseti iki devreye ayrılır. Birincisi Almanların, Avusturya etrafında, ikincisi Almanların, Prusya etrafında toplanma zamanıdır. 1 nci Devrede Ruslar, İngiliz ve Almanlarla müşterek çalışmışlardır.2 nci devrede ise Almanlar, Rusları olduğu kadar İngilizleri de korkutmuşlardır. Daha sonra Kırım Harbinde Ruslar mağlup olunca Orta Asya’ ya döndüler, “ Boğazların anahtarı Asya steplerindedir” dediler. İlerleyen yıllarda Ruslar Almanlarla tek başına mücadele edemeyeceğini anlayınca, 1907’de İtilaf Üçlüsünü kurdular. Almanya’nın en büyük ideali ise Alman birliğini kurduktan sonra deniz aşırı ülkelere açılmaktır. Bunu küçük devletleri ele geçirmek veya müzahir yerleştirip, oraları Almanlaştırarak gerçekleştiriyorlardı.



    Dünya devletleri kendi emellerini gerçekleştirmek uğruna düşman gördükleri ülkelerle dahi anlaşmaya gitmekten çekinmemişlerdir. Büyük devletlerin tarihten gelen emellerini gerçekleşmesi uğruna küçük devletlere dost gibi görünüp onlardan yana bir takım anlaşmalara imza atabilirler, buna rağmen tek amaçları büyük ideallerini gerçekleştirmektir. Bu idealleri uğruna devletlerle gizli anlaşmalar yapmışlardır. Bu gizli anlaşmalar 2 nci Dünya Savaşı’nın başlama anına kadar devam etmiştir. Oluşan Almanya – İtalya – İngiltere – Fransa cephelerine karşı kimlerin onların yanında savaşa girmesi gerektiği, Türkiye Cumhuriyeti’nin savaşa girip girmemesi, girerse kimin tarafında olması gerektiği tartışmaları son ana kadar devam etmiştir.



    Savaşa girip girmeme ve yahut kimin tarafında girmesi gerektiği tartışmalarına etkisi olan sebeplerden biri de devletler arasındaki ikili anlaşmalardır. Örneğin Türkiye Balkan Paktı’na imza atmıştır. Rusya ile de yapılan anlaşma gereği 2 ülkeye hudut olan devletlerle herhangi bir anlaşmaya gitmeyeceklerdir. Bu durumda Rusya, Bulgaristan’a saldırırsa ne gibi siyaset izlenmesi gerekir .Türkiye Cumhuriyeti Akdeniz’de çıkarları doğrultusunda İtalya ile savaşa girerse müttefiki Almanya ile de savaşacak mıdır? Bu gibi konuların T.B.M.M.‘de tartışılıp karara varılması gerekiyordu. Almanya’nın, İtalya konusunda taahhüt vererek, kendi yanlarında savaşa girmemizi istemeleri, kamuoyunda, Almanya ile savaşa girilmesi üzerinde ağırlık kazanmıştır.



    Rusya ile İtalya ,İngiltere – Fransa – Almanya arasında patlak veren savaşa hemen girmeyip kendi menfaatleri için daha faydalı olacak zamanı beklemişlerdir.



    T.B.M.M.’de Kazım KARABEKİR ve bir grup milletvekilinin görüşleri şöyleydi. Büyük dünya devletleri, büyük ideallerini gerçekleştirmek için küçük devletlere dost görünürler. Onların bu amaçlarının bir aracısı olarak savaşa girmenin hiçbir mantığı olmadığıdır. Savaşa girilecekse bunun tek sebebi vatanı savunmak olmalıdır. Büyük devletlerden gerekli yardım, savaş başlamadan önce alınıp gerektiğinde vatan savunması için kullanılması lazım gelir.



    Harpte seferberlik ilan edildiğinde hep beraber, ayrım gözetmeksizin zengini, fakiri, adaletli bir şekilde vatan savunması için üzerine düşen görevi gerçekleştirmesi gerekir. Kazım KARABEKİR Paşa’ nın düşüncelerine göre, 2 nci Cihan Harbinde, asıl olan mesele; savaşın nasıl yönlendiği değil Türk milletinin emniyeti ve istiklalinin muhafazasıdır. Savaşta yapılması gereken şunlardır: Ruslarla gerektiğinde savaşmaktan kaçınmayacağımızı göstermek, sosyal yardıma hız vermek ve haksız zenginliği önlemek kadar haksız zarureti de önlemek gerekmektedir . Cephede ve cephe gerisinde, savaşın ağır şartlarını her Türk’ün eşit oranda paylaşması gerekir. Sulh zamanında savaş ekonomisinin esaslarını yerine getirmek gerekir. Kaynakların ve stokların savaşa göre hazır tutulması gerekir.



    Kazım KARABEKİR Paşa , dönemin hükümetine getirdiği eleştirileri eserinde şöyle sıralıyor: Seferberlik halinde iken ordumuzun ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla her şey vesikaya bağlanıyor. Fakat Fransa’da ekmeğin lokantalarda yüksek fiyatlarla satılması önlenemiyor, halk savaşa girmediği halde arpa karışımı ekmeği vesika ile alırken imtiyazlı insanlar Fransa’da ekmeklerle köpeklerini besliyorlar. Tam bu ortamda Yunanistan’a İsmet İnönü’nün emriyle 60 ton buğday satılıyor .Bu da hudutlarda daha sonra açlık baş göstermesine neden oluyor. Kısacası halk savaşa girmediği halde savaşa giren ülkelerden daha fazla savaştan etkilenmiştir.



    İngiliz sefiri, zamanın dışişleri vekili Şükrü SARAÇOĞLU’na Almanlarla siyasi, iktisadi ilişkilerin kesilmesini istediklerini bildiriyor. Şükrü Saraçoğlu, buna savaşa girmemizi isteseydiniz daha iyi olurdu diye cevap veriyor. Bu savaşa girebilecek durumda olduğumuzu gösteren bir cevaptır. Oysa Kazım KARABEKİR Paşa önderliğinde bir grup milletvekili savaşa girmememiz gerektiğini düşünüyor ve nedenlerini şöyle sıralıyor; Almanlarla 1 nci Cihan Harbinde Ruslara karşı savaştıktan sonra şimdi Ruslarla, Almanlara karşı savaşmanın anlamını halkta dahil olmak üzere kimse çözemiyor. Halk arasında barış zamanında yeterince hazırlık yapılmadığı için tüm yurdun elden gitmesi ve yok olması endişesi vardır.



    08.06.1942 günü Seyfi DÜZGÖREN, Recep PEKER gibi vekiller savaşa girmemiz gerektiği yolunda teklif verdiler. Bu teklif grubunda kabul olundu, fakat Kazım KARABEKİR ve aynı düşüncede olan bir grup milletvekili ağır tenkitleri sonucunda Almanlar sebebiyet vermedikçe savaşa girilmemesi konusunda teklifte bulundular. T.B.M.M.’nde bu teklif kabul edildi.



    03.04.1943 günü İsmet İnönü-CHURCILLE müzakere yapmak için Kahire’ ye gider. Aynı gün Kazım KARABEKİR Paşa savaşa girilmesi şart ise sıcak savaş yerine müttefiklere asker göndermeyi teklif ettiler. Yakın tarihimizde meydana gelen olayları günümüze kadar ulaştıran bu eserler, tek partili sistemin demokratik hayat içerisinde ne kadar yetersiz kaldığını gözler önüne sermektedir.







    HAZIRLAYAN PENAH REHİMOV APOLET NO. 1724 KISIM 15






  3. KİTAP ÖZET FORMU







    KİTAP ADI : Handan



    KİTABIN YAZARI : Halide Edip ADIVAR



    YAYIN EVİ VE ADRESİ : Atlas Kitabevi Narlıbahçe Sok. 9 No:1 Cağaloğlu /



    İSTANBUL



    BASIM YILI : Nisan 1995





    1.KİTABIN KONUSU : 20. yüzyıl başında İstanbul’da yaşayan bir ailenin çok değerli, akıllı, sevimli bir kızının çileli hayatı ve onun çevresindeki insanların ondan etkilenip birbirine yazdıkları mektupları içeren bir kitap





    2.KİTABIN ÖZETİ : Refik Cemal, Cemal Bey’in baldızı Neriman ile evlenecektir. Neriman Cemal Bey’in kızlarıyla yaşıttır ve onlarla büyümüş, alafranga bir çocukluk geçirmiştir.





    Ailenin ayrıca Handan adında bir kızı vardır. Herkesin gözbebeği olan Handan, insanları çok çabuk etkileyebilen, kendisini sevdiren bir kızdır. Neriman’la kardeş gibi olan Handan, Nerman’ı küçüklüğünden beri yetiştirmiş, onu benliği altına almış gibi etkilemiştir. Neriman onun uğruna herşeyini verecek, ölümü bile göze alabilecek durumdadır.





    Evlilik zamanı Handan, kocası Hüsnü Paşa ile birlikte Paris’te yaşamaktadır. Handan, gençliğinde Nazım adlı birisini sever ama Nazım sosyalist birisidir. Onun ideallerini ve amaçlarını kendisinden üstün tutup daha çok seveceğini düşünen Handan, Nazım’ın evlenme teklifini reddeder ve Hüsnü Paşa ile evlenir. Nazım bu olay üzerine kendini asar ve sorumlusu olarak Handan’ı gösteren bir mektup bırakır. Handan, bu olaydan dolayı kendini hiç affetmez ve Hüsnü Paşa ile olan evliliği hep sorunlu gider. Zaten Hüsnü Paşa’da onu sadece birkadın olarak sevmekte, sık sık metres bulup değiştirmektedir. Ayrıca bunları Handan’a rahatça söyleyebilmekte ve onların ne kadar güzel olduklarını anlatabilmektedir. Herkes tarafından ölürcesine sevilen Handan, önceleri buna dayanır. Hayatını sevmediği Hüsnü Paşaya adar. Onunla olan sorunlarını kapatmaya çalışır ve evliliğini sürdürmek için elinden geleni yapar. Fakat bu çabası onun gençliğini alır. Sonunda üç aydır ondan ayrı yaşayan Hüsnü Paşanın gönderdiği ağır ithamlarla dolu olan mektubu okuyunca beyninden gelen bir sorunla hasta olur. Hafızasını kaybetmiş, eskiden kalan hiçbirşeyi hatırlayamaz olmuştur. Ona hastalığı boyunca çok sevdiği Neriman ve kocası Refik Cemal bakar. Hüsnü Paşa ise yurt dışında metresleri ile eğlenmektedir. Bu olay onu pek ilgilendirmez. Neriman hamile olduğu için Refik Cemal onunla kalır ve Handan iki üç ay İtalya’da konsultasyonlara tabii kalır. Yanında sadece Refik Cemal ve bir hastabakıcı kalır. Handan, bu süre zarfında Refik Cemal’e aşık olmuştur. Ayrıca Refik Cemal’de ona delicesine severek vurulmuştur. Ancak evli olduğu ve karısını da çok sevdiği için ızdırap duyar, kendisini yer bitirir. Bir süre sonra Handan’ın hafızası yavaş yavaş yerine gelir. Canından çok sevdiği Neriman’ın kocasına, Refik’e aşık olduğunu anlayınca üzüntüsünden vefat eder.







    3.KİTABIN ANA FİKRİ : İnsanların ne olduğu değil, seni sevip sevmediği onemlidir. Eğer ki seni seveni seviyorsan ona karşılık ver ve mutlu ol. Ama sadece düşüncelerinden dolayı seni seveni reddedersen ve seni sevmeyene gidersen çok acı çekeceğin kaçınılmaz bir durum olur.







    4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:





    A) HANDAN : Çok akıllı,güzel,okumayı seven,insanları kolayca etkileyebilen,alafranga bir hayat yaşamış,sabırlı ve duygusal bir insandır.





    B) REFİK CEMAL: Kültürlü,utangaç ,karısını çok seven birisidir. Ama sonradan Handan’a aşık olmuştur.





    C) NERİMAN : Güzel,vefalı,çok kültürü olmayan,Handan’ı çok seven ve sadakatli,kitap okumayı sevmeyen birisidir.





    D) HÜSNÜ PAŞA : Kadınları ve karısını dahi sadece eğlence malzemesi olarak gören, çapkın zengin, kinci bir kişiliğe sahiptir.





    5. KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:





    Kitabın dili çok akıcı olmayıp, duygusallıktan hoşlanan kişilere yonelik olabilir. İnsanlar arası ilişkileri çok iyi anlatan bir kitaptır.





    6. KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:





    Halide Edip ADIVAR; meşrutiyet ve cumhuriyet yıllarının tanınmış edebiyatçılarındandır. 1882’de İstanbul’da doğmuştur. Amerikan Kız Lisesi’ni bitiren ilk Türk kızıdır.1901’de liseyi bitirince pozitif bilimleri dersi hocası olan Salih Zeki ile evlenmiştir. İlk romanı Heyula’yı 1908’de neşreder. Salih Zeki’nin ikinci defe evlenmesi üzerine ondan ayrılır. Mütareke yıllarında Anadolu’ya geçerek yeni kocası Dr. Adnan ADIVARla Atatürk’e yardım ederler. Bu yıllardaki gözlemleri birçok eserinin temelini oluşturur. Yurt dışında 15 sene geçirdikten sonra İstanbul’a dönen Halide Edip, 1950-1954 yılları arası İzmir milletvekili olarak TBMM’ye girmiş, 9 Ocak 1964’te İstanbul’da vefat etmiştir.







    ESERLERİ: Heyula(1909), Raik’in Annesi (1908), Yeni Turan (1912), Ateşten Gömlek (1922), Vurun Kahpeye (1923), Sinekli Bakkal (1935), Tatarcık (1938), Sonsuz Panayır (1946), Dağa Çıkan Kurt (1922), Türk ‘ün Ateşle İmtihanı (1959)…







    HAZIRLAYANIN :



    İMZASI :



    ADI SOYADI : Murat BOZKIR



    APOLET NUMARASI: 3307






  4. KİTAP ÖZET FORMU







    KİTABIN ADI : İSTANBUL’UN BİR YÜZÜ





    KİTABIN YAZARI : REFİK HALİD KARAY





    YAYINEVİ VE ADRESİ : INKILAP VE AKA KİTABEVLERİ- ANKARA CADDESİ NO:95 İSTANBUL





    BASIM : ÜÇÜNCÜ BASKI





    KİTABIN KONUSU : KİTAP BÜTÜN İSTANBUL’UN İÇ YÜZÜNÜ DEĞİL, YALNIZCA İSTANBUL’DA YAŞAYAN BİR AZINLIĞIN İÇYÜZÜNÜ GÖZLER ÖNÜNE SERİYOR: SAVAŞ ZENGİNLERİ, KARABORSACILAR, VURGUNCULAR, TÜREDİLER, İTTİHAT VE TERAKKİ’NİN ADAMLARI… İSTANBUL’UN ‘ÖTEKİ YÜZÜ’, YANİ HALK YOK ROMANDA.





    KİTABIN ANA FİKRİ : YAZAR BU ROMANLA OKUYUCUYA; BAZI KİŞİLERİN ZENGİN OLMAK VE ÖNEMLİ BİR MEVKİİYE GELMEK İÇİN HER TÜRLÜ YOLA BAŞVURABİLECEKLERİ MESAJINI VERİYOR.





    KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ :



    KİTAPTA BİRBİRİNDEN BAĞIMSIZ BİR ÇOK OLAYDAN BAHSEDİLMEKTE; FAKAT, AYNI KONUDAN BAHSEDİLMEKTEDİR.



    ŞAHISLAR:



    İSMET : ROMANIN ANLATICISI.



    KANİ : ÇOCUKLUK ARKADAŞI



    KANİ’NİN ANNESİ : KİBAR DALKAVUĞU



    FİKRİİ : FİKRİ PAŞA



    HANIMEFENDİ : PAŞA’NIN KAYINVALİDESİ



    DİLARA : PAŞA’NIN KARISI



    RAGIBE – ŞADİYE :KIZLARI



    LÜTFİ PEHLİVAN : KÜLHANBEYİ, SAVAŞ ZENGİNİ



    AHMET BEY : SARAYIN HAFİYELERİNDEN BİRİ



    ZAL BEY : SARAYIN ADAMI (HER YERİ HARACA KESTİ)





    KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER : İSTANBUL’UN BİR YÜZÜ ADLI ROMANI OKURLARA BİRÇOK ŞEY ÖĞRETİYOR; BİRTAKIM GERÇEKLERİ YAŞAYARAK ÖĞRENMİŞ OLAN REFİK HALİD’ İN ROMANI , BU BAKIMDAN, HER ZAMAN İLGİYLE OKUNACAK BİR ESER. REFİK HALİD’İN ANLATTIĞI ÇETELER, HARAÇ ALMALAR GÜNÜMÜZDE DE SÜRÜP GİDİYOR ; SEKSEN YIL ÖNCEYİ HALA YAŞIYORUZ.





    KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ : (İSTANBUL 1888-İSTANBUL 1965) TÜRK ROMANCISI, HİKAYECİSİ VE YAZARI. İLK ÖĞRENİMİNİ VEZNECİLER’DE VE GÖZTEPE’DE TAMAMLADI, DAHA SONRA GALATASARAY’DA (1900-1906), BİR YILDA (1907) HUKUK MEKTEBİ’NDE OKUDU. 2 NCİ MEŞRUTİYET’İN İLANINDAN SONRA GAZATECİLİĞE BAŞLADI (TERCÜMAN-I HAKİKAT). KALEM VE CEM DERGİLERİNDE YAZILAR YAZDI. 1909’DA FECRİ ATİ TOPLULUĞUNA KATILDI. 1912’DE BEYOĞLU BELEDİYE BAŞKATİBİ OLDU VE BİR SENE SONRA İKTİDARA GELEN İTTİHATÇILAR TARAFINDAN BEŞ YIL SÜRGÜNE GÖNDERİLDİ. ANADOLU’DA BAŞLAYAN MİLLİ MÜCADELE HAREKETİ’NE ALEYHTAR OLMUŞ, BU YÜZDENMİLLİ HÜKÜMET’İN SÜRGÜNÜYLE 9 KASIM 1922’DE YURDU TERK ETMİŞTİR.1938’DE ÇIKAN AF İLE YURDA GERİ DÖNMÜŞTÜR.



    AÇIK, SADE, TERKİPSİZ BİR DİLLE YAZAN, ROMAN VE HİKAYELERİ KADAR MİZAH VE TAŞLAMALARI İLE DE ÜN KAZANAN KARAY’IN BAŞLICA ESERLERİ ŞUNLARDIR: SAKIN ALDANMA, İNANMA, KANMA, ÜÇ NESİL-ÜÇ HAYAT, MEMLEKET HİKAYELERİ, BİR İÇİM SU, GURBET HİKAYELERİ, BU BİZİM HAYATIMIZ, SONUNCU KADEH, DÖRT YAPRAKLI YONCA,EKMEK ELDEN, SU GÖLDEN.





    KİTABIN ÖZETİ : REFİK HALİD, ‘BİR HARP ZENGİNİNİ’, KANİ’Yİ, TANITARAK BAŞLIYOR ROMANINA. KANİ, İSMET’E NASIL ZENGİN OLDUĞUNU ANLATIYOR: BEŞ PARASIZDIR. ASKERE GİTMEYE KARAR VERİR. BİR ARKADAŞINA RASTLAR; ARKADAŞI, KANİ’Yİ ALIR, HARBİYE NEZARETİNİ DAİRE DAİRE DOLAŞIRLAR; KAYITLAR, VESİKALAR, MUAMELELER…ERTESİ GÜN HALEP’E YAĞ TOPLAMAYA ÇIKARLAR VE BUNDAN SONRA ZENGİNLER ARASINA GİRMEYE BAŞLAR.VE KANİ SİTEM EDEREK KIZGINLIĞINI DİLE GETİRİR. ‘ASIL KIZDIĞIM CİHET HALKIN ESKİ ZENGİNLERİ SABIR EDİP BİZİ ÇEKEMEYİŞİ.’



    REFİK HALİD BU BÖLÜMDE ESKİ DEVRİ (ABDÜLHAMİT ZAMMANINI) ANLATIYOR. AZ SENE İÇİNDE İSTANBUL’UN COK DEĞİŞTİĞİNİ VE BİR ÇOK İNKILAP’IN OLDUĞUNU SÖYLÜYOR.BÖYLR BİR NESİL OLMADIKLARINI ANLATMAYA ÇALIŞIYOR VE HUDUTLARIMIZDA TECAVÜZSÜZ YAŞIYORUZ DİYOR.



    REFİK HALİD BU BÖLÜMDE FİKRİ PAŞANIN KONAĞINI AYRINTILARIYLA ANLATIYOR VE PAŞAYLA İLGİLİ BİR KAÇ ŞEY EKLİYOR: ‘GALİBA O, HİÇ İŞ YAPMAMAK, HİÇ SÖZE KARIŞMAMAKLA BU MEVKİİ BULMUŞ.BELKİ MEMLEKETE FAYDASI HİÇ OLMAMIŞTI; FAKAT MUHAKKAK Kİ EN UFAK BİR ZARARI BİLE OLMAMIŞTI. PAŞA’NIN YAKINLARINI ANLATIYOR VE EN SONUNDA DA PAŞA’NIN 1908’ DEN SONRAKİ HALİNİ ANLATIYOR.



    REFİK HALİD BU BÖLÜMDE ALTI PORTRE ÇİZİYOR. BUNLARIN HEPSİ BİRER HARP ZENGİNİDİR. ‘KÜLHANBEYİ LÜTFİ PEHLİVAN’: SANDIĞA GİRMİŞ, PEHLİVANLIK ETMİŞ, EV BASMIŞ, ADAM VURMUŞ, HAMAM KAPATMIŞ, MEYHANE YIKMIŞ…GÜMRÜKTE DE KATİP; MÜDÜRLÜĞE KADAR ÇIKMIŞ. BİR KAÇ YERİ KENDİ ÜZERİNE GEÇİRMİŞ YOK BEDELİNE.ADAM KAÇIRMIŞLAR VE YERİNE KENDİSİ GEÇMİŞ.İŞTE BU HERİF ŞİMDİ BİR HARPZENGİNİ.



    REFİK HALİD, HARP DEVRİNİN HANIMLARI ADLI BÖLÜMDE KADINLARIN YAŞAMLARINDAKİ DEĞİŞİMLERİ ANLATIYOR.İŞ HAYATINA GİRMİŞ KADINLAR; SİGARA, İÇKİ, MORFİN DÜŞKÜNÜ KADINLAR; SİYASETE ATILAN KADINLAR; ÖĞRETMEN OLAN GENÇ KIZLAR; ‘YENİ USUL BOHÇACI’… SARAYIN ADAMI OLAN BİR HARAÇÇI… İSMET’İN BULUNDUĞU BİR DÜĞÜNDE TİCARET YAPAN ÜÇ KADIN VAR; BUNLAR, HAT KOMİSERLİĞİNDE MEMUR OLAN BİR İHTİYAT ZABİTİ’NİN PEŞİNİ BIRAKMIYORLAR, ÜMİT VERMEK İÇİN HOPPALIKLAR, HAFİFLİKLER EDİYORLARDI. O, KADINLARA KARŞI ACEMİ GÖRÜNÜYORDU; İYİCE AVLAMIŞLAR, KUMPANYALARINA SOKUP İŞLERİNİ GÖRDÜRMEYE MUVAFFAK OLMUŞLARDI; VAGON, KOLİ, PİYASA KELİMELERİ İLE DOLU TİCARİ BİR HASBİHAL EDİLİYORDU.



    REFİK HALİD ESKİ VE YENİ İSTANBUL ADLI SON BÖLÜMDE ESKİ İSTANBUL’A OLAN ÖZLEMİNİ ANLATIYOR VE ŞÖYLE DİYOR: ‘İSTANBUL DAHA ZİYADE ESKİ DEVİRDE(ABDULHAMİT ZAMANI) ŞAHSİYETLİ VE EHEMMİYETLİ İDİ. ŞİMDİ İSE RENKSİZ VE SEFİL…’







    HAZIRLAYANIN ADI SOYADI : ÖNER KAYA





    KISIM VE NUMARASI : 65---3700



  5. TÜRK DİLİ VE KOMPOZİSYON-1 DERSİ

    3 Eylül 2011 Cumartesi




    KİTAP ÖZET FORMU







    KİTAP ADI : Handan



    KİTABIN YAZARI : Halide Edip ADIVAR



    YAYIN EVİ VE ADRESİ : Atlas Kitabevi Narlıbahçe Sok. 9 No:1 Cağaloğlu /



    İSTANBUL



    BASIM YILI : Nisan 1995





    1.KİTABIN KONUSU : 20. yüzyıl başında İstanbul’da yaşayan bir ailenin çok değerli, akıllı, sevimli bir kızının çileli hayatı ve onun çevresindeki insanların ondan etkilenip birbirine yazdıkları mektupları içeren bir kitap





    2.KİTABIN ÖZETİ : Refik Cemal, Cemal Bey’in baldızı Neriman ile evlenecektir. Neriman Cemal Bey’in kızlarıyla yaşıttır ve onlarla büyümüş, alafranga bir çocukluk geçirmiştir.





    Ailenin ayrıca Handan adında bir kızı vardır. Herkesin gözbebeği olan Handan, insanları çok çabuk etkileyebilen, kendisini sevdiren bir kızdır. Neriman’la kardeş gibi olan Handan, Nerman’ı küçüklüğünden beri yetiştirmiş, onu benliği altına almış gibi etkilemiştir. Neriman onun uğruna herşeyini verecek, ölümü bile göze alabilecek durumdadır.





    Evlilik zamanı Handan, kocası Hüsnü Paşa ile birlikte Paris’te yaşamaktadır. Handan, gençliğinde Nazım adlı birisini sever ama Nazım sosyalist birisidir. Onun ideallerini ve amaçlarını kendisinden üstün tutup daha çok seveceğini düşünen Handan, Nazım’ın evlenme teklifini reddeder ve Hüsnü Paşa ile evlenir. Nazım bu olay üzerine kendini asar ve sorumlusu olarak Handan’ı gösteren bir mektup bırakır. Handan, bu olaydan dolayı kendini hiç affetmez ve Hüsnü Paşa ile olan evliliği hep sorunlu gider. Zaten Hüsnü Paşa’da onu sadece birkadın olarak sevmekte, sık sık metres bulup değiştirmektedir. Ayrıca bunları Handan’a rahatça söyleyebilmekte ve onların ne kadar güzel olduklarını anlatabilmektedir. Herkes tarafından ölürcesine sevilen Handan, önceleri buna dayanır. Hayatını sevmediği Hüsnü Paşaya adar. Onunla olan sorunlarını kapatmaya çalışır ve evliliğini sürdürmek için elinden geleni yapar. Fakat bu çabası onun gençliğini alır. Sonunda üç aydır ondan ayrı yaşayan Hüsnü Paşanın gönderdiği ağır ithamlarla dolu olan mektubu okuyunca beyninden gelen bir sorunla hasta olur. Hafızasını kaybetmiş, eskiden kalan hiçbirşeyi hatırlayamaz olmuştur. Ona hastalığı boyunca çok sevdiği Neriman ve kocası Refik Cemal bakar. Hüsnü Paşa ise yurt dışında metresleri ile eğlenmektedir. Bu olay onu pek ilgilendirmez. Neriman hamile olduğu için Refik Cemal onunla kalır ve Handan iki üç ay İtalya’da konsultasyonlara tabii kalır. Yanında sadece Refik Cemal ve bir hastabakıcı kalır. Handan, bu süre zarfında Refik Cemal’e aşık olmuştur. Ayrıca Refik Cemal’de ona delicesine severek vurulmuştur. Ancak evli olduğu ve karısını da çok sevdiği için ızdırap duyar, kendisini yer bitirir. Bir süre sonra Handan’ın hafızası yavaş yavaş yerine gelir. Canından çok sevdiği Neriman’ın kocasına, Refik’e aşık olduğunu anlayınca üzüntüsünden vefat eder.







    3.KİTABIN ANA FİKRİ : İnsanların ne olduğu değil, seni sevip sevmediği onemlidir. Eğer ki seni seveni seviyorsan ona karşılık ver ve mutlu ol. Ama sadece düşüncelerinden dolayı seni seveni reddedersen ve seni sevmeyene gidersen çok acı çekeceğin kaçınılmaz bir durum olur.







    4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:





    A) HANDAN : Çok akıllı,güzel,okumayı seven,insanları kolayca etkileyebilen,alafranga bir hayat yaşamış,sabırlı ve duygusal bir insandır.





    B) REFİK CEMAL: Kültürlü,utangaç ,karısını çok seven birisidir. Ama sonradan Handan’a aşık olmuştur.





    C) NERİMAN : Güzel,vefalı,çok kültürü olmayan,Handan’ı çok seven ve sadakatli,kitap okumayı sevmeyen birisidir.





    D) HÜSNÜ PAŞA : Kadınları ve karısını dahi sadece eğlence malzemesi olarak gören, çapkın zengin, kinci bir kişiliğe sahiptir.





    5. KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:





    Kitabın dili çok akıcı olmayıp, duygusallıktan hoşlanan kişilere yonelik olabilir. İnsanlar arası ilişkileri çok iyi anlatan bir kitaptır.





    6. KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:





    Halide Edip ADIVAR; meşrutiyet ve cumhuriyet yıllarının tanınmış edebiyatçılarındandır. 1882’de İstanbul’da doğmuştur. Amerikan Kız Lisesi’ni bitiren ilk Türk kızıdır.1901’de liseyi bitirince pozitif bilimleri dersi hocası olan Salih Zeki ile evlenmiştir. İlk romanı Heyula’yı 1908’de neşreder. Salih Zeki’nin ikinci defe evlenmesi üzerine ondan ayrılır. Mütareke yıllarında Anadolu’ya geçerek yeni kocası Dr. Adnan ADIVARla Atatürk’e yardım ederler. Bu yıllardaki gözlemleri birçok eserinin temelini oluşturur. Yurt dışında 15 sene geçirdikten sonra İstanbul’a dönen Halide Edip, 1950-1954 yılları arası İzmir milletvekili olarak TBMM’ye girmiş, 9 Ocak 1964’te İstanbul’da vefat etmiştir.







    ESERLERİ: Heyula(1909), Raik’in Annesi (1908), Yeni Turan (1912), Ateşten Gömlek (1922), Vurun Kahpeye (1923), Sinekli Bakkal (1935), Tatarcık (1938), Sonsuz Panayır (1946), Dağa Çıkan Kurt (1922), Türk ‘ün Ateşle İmtihanı (1959)…







    HAZIRLAYANIN :



    İMZASI :



    ADI SOYADI : Murat BOZKIR



    APOLET NUMARASI: 3307




  6. KİTAP ÖZET FORMU





    KİTABIN ADI İNCİ KİTABIN YAZARI John STEINBECK YAYIN EVİ VE ADRESİ Remzi Kitap Evi BASIM YILI 1984







    KİTABIN KONUSU: Yoksul bir denizcinin bebeğini bir akrebin sokması ve ardından büyük bir inci bulmasıyla gelişen olaylar.



    2. KİTABIN ÖZETİ:



    İNCİ



    Pedro;Salinas’ta, deniz kıyısında, saz evlerde yaşayan yoksul denizcilerden biridir. Evleneli çok olmamıştır. İlk çocukları maalesef tedavi edemedikleri bir hastalıktan dolayı ölür. Artık umutları ikinci çocukları olmuştur. Bir sabah bebeği bir akrep sokar. Pedro hızla davranır ve akrebi öldürür. O ve eşi bebeği alır ve şehirdeki doktora götürürler. Doktor zengin ve acımasız bir insandır ve paraları olmadığını bildiği için çifti başından savar.



    Eve döndükten sonra Pedro, bambudan yapılmış kayığını alır ve inci avına çıkar. Kıyıdan açıldıktan sonra dalar ve dipten o güne kadar görülmüş en büyük incilerden birini çıkarır. Evine döner ve eşine gösterir. Bu inciyi satarak kazanacakları parayla bebeği tedavi ettireceklerini sonra onu okutup bu yaşamdan kurtulacaklarını planlarlar. O gün Pedro’nun kardeşi ve karısı da evlerine gelirler ve tavsiyelerde bulunurlar.



    Büyük incinin haberi tüm şehre ulaşmıştır. Doktorun ise inciye sahip olup Salinas gibi bir taşra kentinden kurtulup Paris’e gitmeyi planlamaktadır. Ertesi gün doktor uşağıyla tedavi için Pedro’nun saz evine gelir. Bebek iki gündür iyi durumda olduğu için Pedro doktoru reddeder. Doktor ise çocuğa bir ilaç içirir ve çocuğun ateşlenebileceğini söyler. Dediği gibi bebek ateşlenir ve doktor o esnada yeniden gelir ve çocuğun ateşini geçirir. Doktorun asıl amacı Pedro’nun inciyi nereye sakladığını öğrenmektir. Gerçekten konuşurlarken Pedro’nun gözü inciyi gömdüğü yere kaçar ve doktor incinin yerini öğrenir. Gece uyurlarken birinin geldiğini hisseder ve boğuşurlar. Boğuşma esnasında Pedro adamı bıçakla öldürür. Hırsızlar ayrıca yangın çıkartmıştır ve bazı saz evler yanmıştır. Pedro ve eşi kaçamaya karar verirler ama kayıklarının da delindiğini görürler. Pedro’nun karısı ona devamlı bu incinin uğursuz olduğunu ve ondan kurtulmaları gerektiğini söylemektedir. Yürüyerek kaçmaya karar verirler.



    Yürüyüş esnasında kayalık bir arazide mola verirler. Dinlenirlerken yoldan birilerinin geçtiğini farkederler. Sessizce dinlerler ve bunların peşlerine düşen kelle avcıları olduklarını anlarlar. Artık arazide daha dikkatli olmaları gerekmektedir. Gece olunca bir kaya kovuğuna yerleşirler. Kelle avcıları ise elli metre ileride su başında yatmaktadır. Pedro adamları öldürmek için harekete geçer. Yaklaştığı esnada bebeğin ağladığını duyar. Avcılar da duymuştur ve bunu bir kurdun sesi sanmışlardır. Zarar vermesin diye sesin geldiği yöne nişan alırlar ve ateş ederler.



    Ertesi sabah köylüler Pedro ve eşinin köye döndüklerini görürler. Yanlarında bebekleri yoktur. Pedro’nun karısının elinde kanlı bir şal durmaktadır. Köylüler bebeğin öldüğünü anlarlar. Pedro ve karısı deniz kıyısına giderler ve onlara devamlı uğursuzluk getirmiş olan bu inciyi denize,geldiği yere geri gönderirler.





    3.KİTABIN ANA FİKRİ:



    Yoksul ve cahil insanlar yaşamın kendileri için hazırladığı yaşam çizgisinin dışına çıkamazlar.



    4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE SAHIŞLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:



    Bebeğin akrep tarafından sokulması büyük talihsizliktir. Pedro’nun çevresindekilerin inciyi ele geçirmek her türlü yola başvurmaları insanların para için herşeyi yapabileceği gerçeğini yansıtır.



    ŞAHISLAR:



    Pedro : Dürüst,fakir,devamlı ezilmiş ama umutlarını hala kaybetmemiş biridir. Ailesini düşkündür ve onlar için kendisini tehlikeye atmaktan kaçınmaz.



    Pedro’nun Eşi: Fedakar bir kadındır. Romanda kocası bir kez ona vurur. Ama bundan dolayı gücenmez. İncinin uğursuz olduğuna inamakta ve ondan kurtulmaları gerektiğine inanmaktadır.



    Doktor : İnsanları küçümseyen, paraya düşkün ve para için her türlü kötülüğü yapmaya hazır olan biridir.





    5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:



    Kitabı okumadan önce yazarı tanıyordum ve bazı eserlerini okumuştum. Yazar bilindik üslubu dışına çıkmayarak yoksul ve sıradan insanları konu ediniyor. Olay örgüsü ve insanların iç yüzünün para karşısında ortaya çıkması yaşamın üzücü gerçeklerindendir. Eserin okunmasının insana birçok şey kazandırdığı inancındayım.



    6. KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:



    1902-1968) 1962 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi John Steinbeck dünya edebiyatına ölümsüz yapıtlar kazandırmış bir yazardır. 1902'de California'da doğan, John Steinbeck, 1968'de New York'ta öldü. İnsan-doğa ve insan-insan ilişkilerini, özellikle de, çalışan tüm kesimlerin yaşamlarını anlatmadaki başarısıyla ünlüdür.



    ÖNEMLİ ESERLERİ:



    ROMAN: Yukarı Mahalle(1935), Fareler ve İnsanlar(1937), Gazap Üzümleri (1939), Sardelye Sokağı(1945), Cennet Yolu(1952) …





    HAZIRLAYANIN :



    İMZASI :





    ADI VE SOYADI : Çağlar ÇERÇİNLİ



    APOLET NUMARASI : 6074



    KISMI : 7/A



    TARİH : 25/04/2002




  7. KİTAP ÖZETİ





    KİTABIN ADI : Yüzbaşı Corelli’nin Mandolini



    KİTABIN YAZARI : Louis de Bernieres



    YAYIN EVİ VE ADRESİ : Yapı Kredi Yayınlar-İstanbul



    BASIM YILI : 2000





    1.KİTABIN KONUSU:



    2. Dünya Savaşı sıralarında yaşanan ateşli bir aşk hikayesi



    2.KİTABIN ÖZETİ:



    2. Dünya Savaşı’nda Carlo adında bir asker var. eşcinsel olan bu askerin bir faaliyeti var ama erkeklere karşı bir ilgisi var. bu İtalyan askeri Frencesco adında bir askere aşık olur. Bir İtalyan komutanı bunlara bir görev veriyor. Askerler kendilerinin bu göreve en uygun kişiler olduklarını düşünüyorlar. Komutanın amacı İtalyan askerlerine İgiliz üniforması giydirerek Yunanlılara saldırmasını sağlamaktır. Böylelikle İngilizlerle Yunanlılar savaşırken durumdan faydalanıp Yunanistan’a çıkarma yapmak. Frencesco ve Carlo’nun bu iş için seçilmesindeki kıstas ikisinin de ordunun en işe yaramaz adamları olması. Ölmelerinin kesin olması. Olayların tersine dönmesi sonucu bu ikisi Yunanlıları öldürür. Frencesco bir çatışmada ölür.



    Carlo Kefolonya’ya gönderilir. Yüzbaşı Corolli aynı adaya gönderilir ve Dr. Yaris denilen bir adamın evinde kalmaya başlar. Dr. Yaris’in kızı Pelega Mandras diye bir balıkçı ile nişanlanıyor. Mandras’ın savaşa gitmesinden itibaren Pelega uzun bir süre ondan mektup alamaz. Pelega evlerinde kalan Yüzbaşı’ya aşık olur. Mandras uzun süre sonra savaştan ağır yaralı bir biçimde gelir. Doktor ve kızı tarafaından muayene edilir. Pelega Manras’a mektuplarına niçin cevap alamadığını sorar. Mandras’da okuma yazma bilmediğini söyler. Arkadaşlarına da okutmak istemediğini çünkü kendisiyle dalga geçileceğinden korktuğunu söyler. Mandras tekrar savaşa gönderilir. Yunan tarafına gönderilen Mandras ile Pelega’nın aşkı yavaş yavaş söner.



    Almanlar bu adaya çıkarma yapar. Italyan askerleri bir meydana toplar ve kurşuna dizer. Bu kurşuna dizilen askerlerin arasında Yüzbaşı da vardır. Ancak Yüzbaşı kendisine aşık olan Carlo tarafından sarılarak kurtarılır. Daha sonra adaya geri dönen Mandras bir örgüte katılır ve bu örgütün silah ihtiyacını öldürülen İtalyan askerlerin silahlarından karşılamak için meydana giderler. Orada Yüzbaşının ölü olmadığını ağır yaralı olduğunu gören Mandras, onu alır ve doktorun evine götürür. Pelega Yüzbaşının kendisine aşık olduğunu bile bile niçin böyle birşey yaptığını sorar. Mandras ise onu ne kadar çok sevdiğini göstermek için yaptığını söyler.



    Doktor ve kızı Yüzbaşının yarasını iyileştirmeye çalışırlar. Dikiş gereken yere savaş zamanında ip olmadığı için Yüzbaşının Antonıo adı verilen mandolininin telini kullanırlar. Bu arada Almanlar evleri tek tek gezerek İtalyan askerlerini ararlar. Bu arada Yüzbaşı, doktor tarafından evin mazhenine saklanır. Almanlar Yüzbaşı’yı bulamazlar. Yüzbaşı’nın iyileşmesine yakın onu İtaya’ya kaçırmaya karar verirler. Sandalla bir kaçırılma planı yapılır. Yüzbaşı ayrılırken Pelega’ya onu tekrar görmeye geleceğini söylemiştir. Savaşın bitmesine mütakip Yüzbaşı Corolli tekrar Yunanistan’a gelmiştir. Ancak geri döndüğünde ilginç bir manzara ile karşılaşmıştır. Pelega Yüzbaşının gitmesinin hemen ardından evinin önünde sahipsiz bir çocuk bulmuş ve onu yetiştirmiştir.



    Bu arada evleri bir yangınla yok olmuş ve doktor da orada ölmüştür. Yüzbaşı, çocuk ve Pelega görünce üzülmüş ve yanına gidememiştir.



    Uzun yıllar sonra tekrar Yunanistan’a gitmiş ve eski mahallesinde bir çocukla karşılaşmıştır. Pelega’nın yanındaki çocuk olduğunu hatırlayan Yüzbaşı çocuğun kendi eski Mandolinini çaldığını görünce gözüne inanamamıştı. Hemen çocuğun yanına gitti ve mandolini nereden bulduğunu sordu. Çocuk mandolinin eski yanan evlerinin enkezından çıkardığını söylemiş ve annesi için bu mandolinin büyük önem taşıdığını söyledi.



    Bu olaydan kısa bir süre sonra Pelega ve Yüzbaşı karşılaştılar. Yüzbaşı Pelega’ya gerçekleri yeni öğrendiğini söylemiş ve kendisini affetmesini söyledi. Ardından Yüzbaşı göğsünü açar ve mandolin tellerini göstererek seni hala sevdiğimin ispatı budur der. Geç bir zamanda evlenen bu çift ertesi sene ölür.



    3.KİTABIN ANA FİKRİ:



    Savaş zamanında bile bazı insani duyguların ölmemiş olması ve ölümsüz aşkların varlığının birkez daha ispatlanması açısından iyi bir anafikir oluşturmuş.



    4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:



    Yüzbaşı Corolli: İlk başta orduda eğlance bölüğünün başında yer alan ancak karakteri ile ön plana çıkarak büyük başarılara imza atmıştır. Ayrıca bu yoğun tempoda yaşadığı sadık aşk da takdire değer.



    Pelega: Yoğun işleri olan iki sevgilisi yüzünden bir türlü gülemeyen bir şahsiyettir.



    Carlo: Eşcinselliği ile ön plana çıkan bu şahıs belki de hayatındaki en büyük iyiliği Yüzbaşı’yı kurtararak yaptı.



    Doktor: Takdir edersiniz ki savaş zamanı en çok iş doktorlardadır. Bu sebeple kızıyla fazla ilgilenemeöiş ve kızının içinde bulunduğu şartları hiç fakermemişti.



    5.KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:



    Duygu yüklü öyküleri sevenler için okumaya değer bir kitap. Ancak çok işiniz varsa bu kitbı okumanızı tavsiye etmem çünkü başladığınız zaman sonuna kadar gitmeniz gerektiğini size hissettiren bir kitap.



    6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:



    Louis de Berniéres 1954 yılında Londra’da doğdu. Manchester Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Kolombiya ‘da öğretmenlik, kovboyluk, bahçıvanlık ve araba tamirciliği yaptı.



    1991’de yayımlanan ilk romanı The War of Don Emmanuel’s Nether Parts ile Commonwealth Writers ‘En iyi kitap’ Ödülü’nü aldı. Genç İngiliz romancılarının eniyilerinden biri olan Berniéres’in Yüzbaşı Corelli’ nin Mandolini Avrupa’da, deyim yerinde ise bir fenomen oldu. Yüzbaşı Corolli’nin mandolini, ayrıca filme alınmış bir hikayedir.





    HAZIRLAYANIN:



    İMZASI :



    ADI SOYADI : Mehmet Fırat TAŞTAN



    APOLET NUMARASI : 4706