Rss Feed
  1. Kitabın Adı : ARABA SEVDASI

    2 Eylül 2011 Cuma




    Kitabın Yazarı : Recaizade Mahmut EKREM





    Yayın Evi – Adresi : İnkılap Kitabevi – Yayın Sanayi ve Ticaret A.Ş. Ankara Cad. 95, İSTANBUL





    Basım Yılı : ----





    Kitabın Fiyatı : 4.500.000 TL





    Sayfa Sayısı : 240





    Kitabın Konusu : Bir görüşte aşık olan Fransız hayranı savurgan bir şahsın, kendi kendine gelin-güvey olarak yaşadıklarını anlatmaktadır.









    Kitabın Özeti



    Kitabın Anafikri



    Kitaptaki Şahısların Değerlendirilmesi



    Kitap Hakkında Şahsi Görüşler



    Yazar Hakkında Kısa Bilgi







    KİTABIN ÖZETİ :



    Bihruz Bey zamanındaki İstanbul’da yaşayan, pek şık giyinmesini seven ve validesinin yardımıyla geçinen, kibirli ve kendini dekolte gören, genç bir beydir. Her yıl olduğu gibi, baharın gelmesiyle Bihruz Bey’in de içi hoş olur ve sık sık gezintilere çıkar. Bir gün gelir ve lando diye tabir edilen ve bir o kadar da şık olan sarı renkli at arabasına biner. Arabasından indiğinde güzel bir lando daha gelir ve içerisinden iki hanım iner. Biri Periveş adında güzel, yirmi yaşlarında, sarışın bir hanım ve diğeride Bihruz Bey’in sarışın hanımın hizmetkarı sandığı yaşlıca bir kadındır. Bihruz Bey, blond diye tabir ettiği sarışın hanıma gönlünü kaptırır. Bu hanımların arakalarından yürür ve hanımların bu yere bir sonraki Cuma geleceklerini öğrense de gelecekleri saati öğrenmek nasip olmaz. Bir anda Keyfi Bey’in çıkması ile Periveş hanım hızlıca kaçar ve Bihruz Bey her ne kadar takip etmeye çalışsa da izini kaybeder. O günden sonra bu sarışın güzel, Bihruz Bey’in aklından hiç çıkmaz.



    Bihruz Bey sarışın hanım için bir mektup ve alıntı bir şiir yazıp, gönderir. Fakat daha sonra şiirde anlamını bilmediği bir sözcüğün, ona değil de sarışın yerine esmere hitap ettiğini öğrenince kahrolur. Bu sırada borçlarının kabarması üzerine paraya ihtiyaç duymaktatır. Bu yüzden köşkü satmayı düşünse de validesi buna izin vermemektedir. Keyfi Bey ile konuşurken Keyfi Bey’in yalandan söylediği sarışın güzelin (blondun) öldüğü haberini alır. Bunun üzerine Bihruz Bey sanki çok büyük bir aşk yaşamışlar gibi kendini kahreder, günlerce ağlar.



    Daha yeni kendine geldiği anda dışarı gezintiye çıkmıştır. Üsküdar vapuruna yaklaşır fakat onu kaçırır. Vapur henüz iskeleden ayrıldığı anda Periveş hanımın vapurda oturduğunu görür. Bir anda büyük bir heyecana kapılır ve sevinçten gözleri ışıldar. Keyfi Bey’in yalanını suratına çarpmak hevesiyle Keyfi Bey’in yanına gider fakat Keyfi Bey ikinci bir yalanla o gördüğü kişinin Periveş hanım olmadığını ve ona çok benzeyen bir çalışanı olduğunu söyler. Bunu üzerine Bihruz Bey tekrar yıkılır. Bu esnada alıcaklılar Bihruz Bey’i sıkıştırmaktadır.



    Bihruz Bey’in arabacısı olan Andon bir gün Bihruz Bey’in emri üzerine onu bekler ve Bihruz Bey’in geri dönmemesi üzerine köşke doğru yola koyulur. Bu esnada arabayı çizdirerek ufak bir kaza yapar. Bundan Bihruz Bey’in haberi olmadan kurtulmak amacıyla arabayı tamir fabrikasına götürür. Fabrikasında Bihruz Bey’in arabasını gören Kondaraki, onca uyarılara rağmen Bihruz Bey’in borcunu ödememesi üzerine arabaya ve hayvanlara el koyar. Bunun üzerine Andon çaresiz köşke gider ve olanları Bihruz Bey’e anlatınca işten kovulur. Kondaraki daha sonra Bihruz Bey’e nisbet olurcasına Andon’u işe alır.



    Bihruz Bey validesinin isteği üzerine İstanbul’dan ayrılmayı düşünürken bir yıl daha burda geçirmeye karar verir. Bu esnada Müsyü Piyer ara sıra gelmekte ve beraber çalışmaktadırlar. Bir gün Bihruz Bey çarşıda gezerken o sarışını tekrar görür ve blondunun çalışanı olarak sandığından aşık olduğu sarışın kadının mezarını öğrenmek maksadıyla hanımın peşine koyulur. Ara bir sokaktan geçerken nazik bir şekilde durumu izah eder. Sonra da aşık olduğu o sarışın hanımın aslında o çalışan kadın olduğunu ve o gün geldikleri güzel arabayı kiraladıklarını diyer bir tabir ile zengin olmadıklarını öğrenir. Bunun üzerine yalan aşkından dolayı Bihruz Bey bir daha yıkılır. Sarışın hanım da alay ederek yoluna devam eder.





    2- KİTABIN ANAFİKRİ :



    Bu eserden dış görünüşün insanı yanıltabileceği ve dış görünüşe fazla aldanılmaması gerektiği yargısı çıkarılmaktadır. Bunun yanında insanın olayları kendi istediği gibi agılamayıp gerçeği görmesinin gerektiği, o zamanlarda görülen ve yabancı hayranlığından kaynaklanan Fransızca ile karışık bir dil kullanma durumunun kişilerin anlaşmasında zorluklar yarattığı ve önyargılı davranışların insanı ne derece hataya sürüklediği anlatılmaktadır.





    3- KİTAPTAKİ ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ :



    Bihruz Bey: Şık görünmeyi seven, valide parasını yiyen tutarsız ve savurgan bir gençtir. İnsanların dış görünümüne önem verir. Kendi kendine gelin ve güvey olur. Olayları işine geldiği şekilde algılar. Umursamaz ve düşüncesiz bir karaktere sahiptir. Gittiği heryerde tanıştığı her insanla Fransızca konuşarak tiraj yapmaya çalışır.



    Periveş Hanım (blond): Bihruz Beyin zengin bir hanım sanıp, gönlünü kaptırdığı kişidir. Gerçekte zengin değildir. Alaycı bir karaktere sahiptir. Sarışın, yirmi yaşlarında, orta boylu ve güzel bir kızdır.



    Keşfi Bey: Bihruz Bey’e yalan söylemiştir. Şakacı bir yapısı vardır.



    Mişel: Bihruz Bey’in hizmetkarıdır. Her zaman kibar görünür ve Bihruz Bey gibi Fransızca ile karışık bir dil konuşur.



    Andon: Bihruz Bey’in arabacısıdır. Bihruz Bey’in sarı renkli şık arabasını verilen emirler doğrultusunda kullanır. Bihruz Bey’den oldukça korkar.



    Müsyü Piyer: Bihruz Bey’e öğretmenlik yapan, ona kitaplar getirip, okuyan orta halli bir profesördür. Geçimini biraz da Bihruz Bey’in yardımıyla sağlar.



    Kondaraki: Araba tamir fabrikasının müdürüdür. Bihruz Bey’in arabasını pek beyenmiş ve göz koymuştur.





    4- KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:



    Kitap yazılan ilk realist roman olmasına rağmen okuyucuyu dili yönünden zorlamaktadır. Kitapta yabancı hayranlığı, dış görünüşe önem verme, maddiyatçılık, önyargılı davranma vb. gibi toplumda o zamanlarda sık görünen sorunlar ele alınmıştır.





    5- YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ :



    Recaizade Mahmut EKREM; “Araba Sevdası” romanıyla Türk roman tarihimizde, romantizmden realizme geçen ilk romancımız ünvanını kazanır. Tanzimat edebiyatımızın en önemli şairleri ve yazarları arasındadır. İsatnbul’da Vaniköy’de doğdu (1 Mart 1847), Takvimhane Nazırı Recai Efendinin oğludur. İlk öğrenmini, zamanın bilim ve sanat adamlarından olan, babasından aldı. Beyzıt Rüştüyesi’nde Harbiye İdadisi’nde okudu. Hariciye nezareti Mektubi Kalemine memur olarak girdi (1862). Fransızcasını iyice geliştirdi. Namık Kemal’le tanıştı; eski şiirden vazgeçip Batı edebiyatına yöneldi. “Tasvir-i Efkar” gazetesine yazmıya başladı. Namık Kemal Avrupa’ya kaçarken gazatenin idaresini ona bıraktı (1867). Şura-yı Devlet (Danıştay) üyesi oldu (1877); Mekteb-i Mülkiye’de, Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) de edebiyat öğretmenliği yaptı (1880-1887) ve Maarif Nazırlığında bulundu (1908). Ayan Meclisi’ne (Senatoya) seçildikten bir süre sonra öldü (31 Ocak); vasiyeti üzerine, Küçüksu’da oğlu Nijad’ın yanına gömüldü (1914).



    Reacaizade Mahmut Ekrem; şiir, eleştiri, hatıra, çeviri, inceleme, hikaye, roman, tiyatro alanında 25’i aşkın eser vermiştir. En tanınmışları: Afife Anjelik (piyes, 1870); Yadigar-ı Şebap (Gençlik Hatırası, şiirler, 1872); Atala (çeviri roman, 1872); Vuslat-yahut-süreksiz Sevinç (piyes, 1875); Talim-I Edebiyat (edebiyat bilgileri, 1879); Zemzeme (şiirler, 3 cilt, 1882-85); Takdir-i “Elhan” (eleştiri, 1886); Muhsin Bey (hikaye, 1890); Pejmürde (şiirler, 1893); Şemsa (hikaye, 1893); Araba Sevdası (roman, 1896); Nijat Ekrem (mensur, manzum şiirler, anılar, 1911); Çok Bilen Çok Yanılır (piyes, 1914).



  2. KİTAP ÖZET FORMU

    1 Eylül 2011 Perşembe




    KİTABIN ADI :YABAN



    KİTABIN YAZARI :YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU



    YAYIN EVİ VE BASIM TARİHİ :ÖTÜKEN-1986



    KONUSU :Romanda kendi ailesinden uzakta emireri’nin



    yanında yaşamaya çalişan Ahmet Celal’in köylülere karşı verdiği cehalet savaşı



    ve bunun yanında yaşadığı bir karşılıksız aşktan bahsediliyor.





    KİTABIN ÖZETİ



    Sakarya Savaşı’ndan sonra Haymana, Mihalıççık,Sivrihisar cephesi dolaylarında Garp Cephesi Kumandanlığı emriyle dolaşan Tetkik-i Mezalim Heyeti,bir taş kovuğunda sahibi belirsiz bir defter bulur.Defteri yazan, Birinci Dünya Savaşında bir kolunu kaybetmiş,memleketini düşman işgal edince de eski emir eri Mehmet Ali’nin köyüne sığınmış bir yüzbaşıdır.



    Bir paşanın oğlu olan Yüzbaşı Ahmet Celal,Birinci Dünya Savaşının bitiminden Sakarya Zaferinin kazanılışına kadar Haymana ovasının ortasında Porsuk dolaylarındaki bu köyde kalır.Otuz beş yaşındadır.Birinci Dünya savaşına yedek subay olarak katılmıştır.Savaştan uzak kaldığı için son derece karamsar ve üzgündür.Bu arada İstanbul işgal edilir.Ahmet Celal de Mehmet Ali’nin köyüne gelir.Burası Anadolu yaylasında çorak, çıplak bir bozkır köyüdür.Bu köyde hiç kimse onun kolsuz olduğunun farkına varmaz, farkedenler de önemsemezler.Halbuki Ahmet Celal kolunu onlar için kaybettiğini bilmelerini ister.Hiç kimse koluna ne olduğunu sormamıştır.Çünkü sakatlık bu, köyde hemen hemen herkesin başına gelir.Ahmet Celal ıle köyü arasındaki uzaklık ve çatışma buradan başlar.Ahmet Celal’e göre köylü oldukça geri ve cahildir.mehmet Ali’den başkası onunla konuşmaz,çünkü köylüye göre de o ‘yaban’ dır.



    Köylüler, ilk haftalarda Ahmet Celal’i hükümet tarafından gönderilen bir memur zannetmiştir.Hepsinin yüzünde korku ve şüphe vardır.Ahmet Celal’in en basit ve en doğal hareketleri onlara tuhaf gelir.



    O, Mehmet Ali’nin ovaya bakan,iki küçük pencereli,zemini toprak olan odasında kalmaktadır.Bütün kaybettiklerini burada bulmaya gelmiş olmasına rağmen hiç bir sey istediği gibi olmaz.Mehmet Ali bile köyüne döndüğünün hemen ikinci günü köylülerden biri olmuş ve onlara karışmıştır.Bu, geriye dönük bir gelişmedir.Ahmet Celal, çevre değişmeyince insanın değişmeyeceğini anlar.



    Savaş,buradaki insanların dışında olup bitmektedir.Askere çağrılma korkusu dışında savaşla ilgilenmezler.Milli Mücadele’ye karşı köylülerin davranışlarıyla, Ahmet Celal’in düşünceleri birbirinin tam zıddıdır.



    Salih Ağa köyün tek zengin adamıdır.Fakat o derece cimridir ki, kışın bile ayağına çorap giymez.Köyde herkes onun emrindedir.Köylülere göre en akıllı adam odur.Ahmet Celal, köylünün farkında olmaksızın soyulduğunu, sağlık namına her şeyden mahrum olduğunu, çocukların adeta köpeklerin ağzından lokma kapacak kadar aç olduklarını görür ve üzülür.



    Ahmet Celal,savaşı, uzaktan, gazete haberlerinden takip etmektedir. Köylülere durumun önemini anlatmak ister.Fakat onlar ağalarına bağlıdırlar ve Ahmet Celal’i dinlemezler.Onu aralarına bile almazlar.Ahmet Celal tek başına kalır.Artık hayatı,kurak gökle,çatık yer arasında kaybolmuş bu bozkır içinde geçmektedir.Kadınlar da kaçar ondan.Genç subay bunalımlar geçirir.



    Ahmet Celal, gezmeye çıktığı bir gün Emine’yi görür ve ona aşık olur.Emine onda bir takım hayaller ve arzular uyandırmıştır.



    Bu arada Şeyh Yusuf çıkagelir.Köylülere okuyup üflemekte, onların müşküllerini çözmekte, karşılığında da ellerinde avuçlarında ne varsa almaktadır.Ahmet Celal Şeyh’le konuşmaya karar verir.Aralarında çıkan münakaşadan sonra Şeyh köyden kaçar.



    Mehmet Ali, bir süre sonra tekrar askere çağrılır.Ahmet Celal de gitmek ister.Süleyman adlı bir adamla iyi anlaşırlar.Süleyman’ın Cennet adında ahlaksız ve geçimsiz bir karısı vardır.Köylünün öfkesini üzerine toplayan Cennet köyden kovulur.Süleyman onun gidişine çok üzülmüştür.Teselli edecek kimsesi de yoktur.Süleyman ortalıktan kaybolur.



    Salih ağa ile Zeynep kadın arasında bir arazi anlaşmazlığı çıkar. Oğlunun askere gidişine ağlamayan kadın bu toprak parçası için günlerce ağlamıştır.Ahmet Celal’in müdahalesine rağmen Salih Ağa toprağı gaspeder.



    Artık Zeynep Kadın da Ahmet Celal’den şikayetçidir.Ahmet Celal bu köyde istenmediğini düşündükçe tek çıkar yolun onlar gibi olmak, onlar gibi giyinmek ve davranmak olduğunu düşünür.Fakat onlar gibi hissetmek ve düşünmek işte yapamayacağı şey budur.



    Ahmet Celal fırsat buldukça Emine!nin köyüne gitmekte, onu görmeye çalışmaktadır.Emine’yi gizliden gizliye seven İsmail de beraberindedir.Fakat her seferinde Emine, Celal’den kaçar, çünkü o Emine’nin gözünde kolu olmayan bir heriftir.İsmail ve Emine arasındaki yakınlaşmayı farkeder.Kendini garip,yalnız,yurdun ücra köşesine atılmış bir kara nokta olarak görmesine rağmen,Emine’yi daha on yedi yaşında fakat yetmişinde gösteren İsmail’e yakıştıramaz.İsmail’in kendinden güçlü olduğunu kabullenmez.Bu arada kış hazırlıkları başlamış, Mehmet Ali köye izinli gelmiştir.Ahmet Celal yeni evinde,yalnızlığını,başından geçenleri yazarak gidermeye çalışır.



    Emine’yi istemek için bir kaç kere onun köyüne gider,fakat cesaret



    edemez. Sonunda Bekir Çavuş’un karısı,kızı ister fakat vermezler.Ahmet Celal son ümidini de kaybetmiştir.Bitkin bir haldedir.İntihar etmeyi düşünür.Bir müddet sonra İsmail ile Emineyi evlendirirler.



    Bu arada, düşman köye yaklaşmaktadır.Önce uçakları gözükür, köye bir takım kağıtlar atarlar.Şunlar yazılıdır: Eskişehir ve Kütahya’yı aldık.Yarın öbür gün buralara kadar geleceğiz.Sakın yurdunuzdan olmayınız.Biz size kötülük etmeye gelmiyoruz.Halife ve padişah bizimle beraberdir.Biz sizi Kemal’in çetelerinden kurtarmak için savaşıyoruz.Köylüler buna inanır. Ahmet Celal kandırıldıklarını söyler fakat ikna edemez.Uçakların gelişi ve kağıt atmaları bir kaç kez daha tekrarlanır.Gelip köylüyü kurtaracaklardır. Bir müddet sonra gelirler,köylü ilk önce evlerine çekilir.Önce Ahmet Celal’in evini ararlar,sonra da zulüm başlar.Köyüm imamı ve Salih Ağa düşmana yol göstermektedir.



    Sabah olunca köyde, kadınların bağrışmaları,çocuk hıçkırıkları, köpek ulumalarına karışır.yunanlılar evleri yakıp yıkmaya başlarlar. Ahmet Celal defterini ğöğsüne saklayarak Emine ile birlikte köyü terkeder.Fakat ikisi de yaralanır.Emine’nin yarası ağırdır, yürüyecek halde değildir.Ahmet Celal defterini Emine’ye teslim ederek, bilinmeyen geleceğe doğru yürür gider.



    BAŞLICA ŞAHISLAR



    Ahmet Celal: Sağ kolunu Birirnci Dünya Savaşı sırasında kaybetmiş,



    otuz beş yaşında,yalnız,karamsar,bilgili,İstanbullu genç bir subay.



    Mehmet Ali: Ahmet Celal’in ilk savaştaki emireri.Tipik bir Anadolu



    Köylüsü.



    Salih Ağa: Köyün en zengin adamı.Görünüşüyle bir dilenciden farksız.Sadece kendi menfaatini düşünen ve bunun için her şeyi yapabilecek merhametsiz bir adam.



    Şeyh Yusuf:Anadolu insanının din karşısındaki tutumunu gösteren, bağnaz ve sahtekar biri.



    Emine: Genç ve güzel bir köylü kızı.Fakat duygularını asla belli edemeyen biri.



    Zeynep Kadın: Sakin,sağlam yapılı,çilekeş bir Anadolu kadını.



    YAZARIN HAYATI



    XX.yüzyıl yazarlarından. XXII. Yüzyılın sonlarından itibaren Saruhan vilayeti bölgesinde hüküm sürmüş Karaosmanoğulları sülalesindendir.İlk ve orta okul tahsilini Manisa,İzmir ve İskenderiye’de tamamladı.1908’ de İstanbul’a geldi.Yazı hayatına 1909’dan itibaren Fecriati topluluğu içinde ve şiirle başladı.1915’de Peyam,1916’dan sonra İkdam gazetesinde makale ve hikayeler yazdı.Dergah dergisinin yazarları arasına girdi.Milli Mücadele’ye katıldı.Milletvekili oldu.Bazı dış ülkelerde elçilik görevinde bulundu.1923’de Kadro dergisini çıkardı.Ulus gazetesinde başyazarlık yaptı.Deneme,makale.hikaye,mansur şiir, monografi ve hatıra türlerinde eserleri olan yazar şöhretini yazdığı romanları ile elde etti.Yakın tarihimizin önemli olaylarını,Tanzimat döneminden itibaren,değişen nesillerin hayat görüşlerini yazdı.Düşünceye dayanan tezli romanlar yazdı.Realist bir sanat anlayışı vardır.



    Hikayeleri:Bir Serencam (1913), Rahmet (1923), Milli Savaş Hikayeleri (1947).



    Mensur Şiir:Erenlerin Bağından(1922), Okun Ucundan(1940)



    Hatıra:Anamın Kitabı(1957), Vatan Yolunda(1958), Zoraki Diplomat(1955), Politikada 45 Yıl(1968), Gençlik ve Edebiyat Hatıraları (1922).



    Monografi:Ahmet Haşim(1934), Atatürk(1941)








  3. KİTABIN ADI : CANBAZ



    KİTABIN YAZARI : EMİNE IŞINSU



    YAYINEVİ : TÖRE-DEVLET YAYINEVİ



    (1982) 466 SAYFA



    KİTABIN KONUSU : 1970’lerin Türkiyesi, çalkantılı, huzursuz ve çok karmaşık görünümünü konu alan bir roman.





    KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER :



    Her sayfasında memleketimizin insanlarının 1970’li yıllarda çektiği zorlukları görebileceğimiz bu eser, o dönem hakkında bilgi sahibi olunması bakımından herkes tarafından okunmalıdır.





    YAZAR HAKKINDA BİLGİ :



    Eskişehir doğumlu Ankara Kız Lisesi mezunu. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde Alman Dili ve Edebiyatı , Latin Dili ve Edebiyatı okudu. 1965 yılında Alman Dili ve Asistanı oldu. Birçok araştırmasıyla Doktor, Doçent ve Profesör oldu. Alman, Avusturya ve İsviçre edebiyatlarından çevirileri yayınlandı. 1970 dönemlerde politika ve siyaset üstüne çeşitli kitaplar yazdı ve o dönemi yakından takip etti.







    KARAKTERLER :





    Sevgi Selen ATASOY:Gazi Eğitim Entitüsü,İngilizce Bölümü Öğrencisi.





    Gülnaz ATASOY:Selen’in Annesi, Birleşik-Yağ-İş Sendikası Başkanı.





    Atakan ATASOY:Selen’in Amcası, Yurt İşçileri Sendikaları Konfederasyonu görevlisi.





    Akif KOÇSA:Fabrikatör.





    Tülin KOÇSA:Akif Koçsa’nın Kızı,Siyasal Bilgiler Basın Yayın Yüksekokulu Öğrencisi.





    Sevim GÜN:Pansiyon Sahibesi.





    Mehmet GÜN:Sevim’in Yeğeni, Siyasal Bilgiler Fakültesi Mezunu.





    İlhan KASAPOĞLU:Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mezunu.





    Mahmut GÜLERYÜZ:Yurt İşçileri Konfederasyonu Başkanı.





    Vehbi IŞIK:İşçi Sendikaları Genel Sekreteri.





    Zühtü KAYMAK:Doyum-İş Sendikas Başkanı.





    KİTABIN ÖZETİ :





    Romanın kahramanı Selen, ilk bölümde onun yaşantısından bahsediliyor. O zamanın modern eğitimi eleştiriliyor.



    Ankara Gaziosmanpaşa’da Sevim Gün’ün pansiyonu, İstanbulda Gülnaz Atasoy, dolayısıyla işçi sendika kapitalist çevreleri ve olaylara sol ve sağ eylemci olarak katılanların memleketi Sivas. Sivas Anadolu’yu, Doğu’yu temsil eden, çeşitli toplumsal özellikleriyle olaylara karışmaya yatkın insanları olan bir kent.



    İdeolojik eylemciliğin nedenlerini genellikle solda birer psikolojik defekte arayan Işınsu, Koçsa’nın kızı Tülin’in üvey ana baba yaşantısına, yani sevgi eksikliğine bağlarken, edebiyat öğretmeni Nebahat Hanımın kısırlığını, bu yüzden kocası tarafından terkedilmişliğini vurguluyor.



    Romanın bir başka yerinde yazar, solculukla komplekslik arasında bağıntı görme eğilimine deyiniyor.



    Romanın sembolik başlığı, eser içinde birkaçkez yormlanıyor: Canbaz, pansiyon sahibi Sevim’in bir buluşu olarak açıklanıyor.



    Sevim, roman kurgusu içinde yazarın görünürde en çok özdeştiği figür. Yazar olarak kişileri ve olayları nesnel bir mesafeden görüp göstermek gereğini duyuyor. Sevim partisiz olduğunu söylüyor. Ama bir konuşmasında kültür politikasını eleştirirken, Türk gençliğinin içinde bulunduğu huzursuzluğu yorumlarken sorunlara hangi partinin perspektifinden baktığı ortadadır.



    Kişilerin davranışlarını, onların çevreleriyle ve ruh halleriyle, en çok da çocukluk ve eğitim izlenimleriyle ilişki içinde görme eğilimi, romanın Sevim Abla figüründe olduğu gibi yazarında da var. Mesela kapitalist Akif Koçsa’nın Zara’da bir bakkal çocuğu ve öksüz olarak yetişmesi, ama o yaşlarda herkesi şaşırtan, arkadaşlarını öfkelendiren bir ticaret zihniyeti geliştirmesi ilginç örneklerle anlatılıyor.



    Roman kurgusu içinde figürlerin iki kutup oluşturan dağılımında, öğrenci olaylarına karışan gençlerden İlhan’la Ali’nin hayat hikayeleri, onların nasıl eylemci olduklarına ışık tutar gibi işlenmektedir. Sivaslı İlhan, çocukluk ve ilk gençlik yıllarında kendini dine kaptırıyor, yaşıtlarıyla değil kendinden büyüklerle “hacı hoca takımı”yla arkadaş oluyor.



    Karşı kutbun genç eylemcisi Ali Çubuk, Sivas’ın Zara ilçesinden Ankara’ya göçüp kapıcılıkla geçinen ailesinin trajedisini dile getiren bir figürdür. Onun kişiliğinde ve hayat hikayesinde, şehirleşme olgusunun bütün negatif yönleri ortaya çıkar. Çalışkan, gayretli, iyi niyetli ve saf Anadolu çocuğu Ali, Çankaya Lisesinde bir yıl içinde harcanır gider. Romanda Ali Çubuk’un işlendiği bölümde yazarın tutumu genelde mesafelidir.



    Ali’nin , ailesinden tümüyle kopmasına sebep olan olay, “Mart ayında” askeri birliklerle Orta Doğu Üniversitesi öğrencileri arasında çıkan çatışmaya küfreden babasına Ali’nin gösterdiği tepkidir.



    Baba ocağından kovulduktan sonra Ali, örgütün kendisine oynadığı oyunu öğrenir, fakat kurtulmak için hiçbir çaba göstermediği gibi düşünme yeteneğini kaybeder, roborlaşır, sonunda da eline verilen silahı “denemek için “ bir adam öldürür: Akif Koçsa. Ali’nin içine düştüğü örgüt ve zihniyet, romanda doğrudan doğruya “olumsuz kutup” niteliğindedir: Dinsizlik, Allahsızlık, aile kavramından yoksunluk, namussuzluk, vb. Özellikler ilgili figürlerin türlü davranışlarında ve konuşmalarında dile gatirilmiştir. Buna karşılık Ülkücüler, hem İlhan’ın kişiliğinde olumlu kutbu canlandırır, hem de mesela Atakan ile Mahmut’un sohbetinde geçerler.



    Emine Işınsu, romanının karşıt düşünceli eylemci figürlerinin ortak yanını Sivas kökenli oluşlarında, başka deyişle büyük şehrin Batılı eğitim görmüş burjuva öğrencileri karşısında ezikliklerini yenmek için verdikleri mücadelede görüyor.



    Romanın olaylara ve insanlara karşı mesafeli gençleri, Selen ile Mehmet’in Ankara ve İstanbul’da yerleşmiş olmaları bu bağlam içinde anlamlıdır. Sevim Ablanın yeğeni Mehmet, Orta Doğuda okumuştur, İlhan’I Ülkü Ocağının bir toplantısında dinlediğinde ilginç bulmuştur, onun ötekilerdenfarklı olarak kalıplara bağımlı düşünmeyişini beğenmiştir, ama onlara katılma konusunda çekingendir, mesafeli kalmaktan yanadır.



    Oysa Emine Işınsu bu ikifigürüne uygun gördüğü mesafeli tutumu genelde benimsememektedir. 1970’in Şubat ayında olayların doruğuna ulaştığı sırada resmi çevrelerin ve aydınların yorumunu yadırgar.



    1970’lerin politik çalkantıları, romanda öğrencilerden başka işçi sendikacı patron düzeyinde ele alınıyor. Selen’in annesi Gülnaz Hanım,sendikacıdır ve işçileri için çocuk yuvaları, kreşler açtırmak amacıyla fabrikayı greve götürür. Bu grev sırasında yaşadıkları, sendikalara sızan çıkarcıların kirli işlerini ve kapitalistlerin oyunlarını öğrenmesine yardımcı olur.



    Emine Işınsu’nun eleştirdiği kurumlardan biri de basın. Gazetelerin satın alınabilirliğini, sermayece yönetilebilirliğini çeşitli yönleriylesergiliyor.



    Romanın odak sembolü, esere adını veriyor:Canbaz. Denge sağlama aracı canbaz sopası ile ideolojiler arasında bir bağıntı kurulurken, hayatın tehlikesi ve insanın kendini kanıtlama güdüsü de ip ve canbaz semboliğinde dile getiriliyor.



    Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: “canbaz”, Emine Işınsu’nun romancılığını kanıtlayan bir eser. Türkiye’nin problemli bir dönemini kendi siyasal görüşü açısından , ama sanatlı, biçim bilinci içinde göstermektedir.









    HAZIRLAYANIN :



    ADI : ALİ



    SOYADI : GÜNEŞ



    KISMI : 65




  4. The Charge of the Light Brigade was one of the most tragic tactical mistakes in the world. It happened in the Crimean War 1854-6, Britain and France feared Russia's ambition(hırs) to spread(yayılmak) power southwards(güneye giden) as the Turkish Empire collapsed(çökmek,yıkılmak). War broke out in 1854. In September, the allies(müttefik) landed(ülke edinmek,yerleşmek) in the Crimea, in southern Russia, and besieged(dört biryandan sarma) Sebastopol. In October the Russian's attacked(saldırmak) the British base(kuvvetleri) at Balaclava. During this battle(muharebe), the disastrous (felaket getiren) charge(saldırmak hücum etmek) of the light brigade(tugay) took place. The British cavalry(süvari) commander mistook his orders to retake some guns held by the Russians. Instead he told his men to charge the main Russian position, which was at the head of a valley bristling with artillery(topçu). The 600 horsemen gallantly(yüreklice,yigitce) obeyed but two thirds of the force were killed or wounded(yaralı). The charge is the best known example of heroism and stupidity of war. Alfred Tennyson read a report in “The Times” (British newspaper) and wrote a poem called (funnily enough) “The Charge of the Light Brigade”. I think the charge of the light brigade is a fascinating(etkileyici,büyüleyici) battle – but we must remember the men who fought there and for what! “Divine Comedy” – music band- wrote a song using words of his poem as lyrics. It is featured(göze çarpan) in their album “Casanova” and the song is labelled “charge”. If there are any other topics you wish to be featured in this article then just use the link below and leave a message.




  5. KİTAP ÖZETİ





    KİTABIN ADI: Solan Umut



    KİTABIN YAZARI: Kerime NADİR



    YAYIN EVİ VE ADRESİ: İnkılâp ve Aka Kitap evi Ankara cad. No. 95 /İstanbul



    BASIM YILI: 7. Baskı/1977





    1.KİTABIN KONUSU: Kitapta genç bir kızın kendinden 30 yaş büyük bir insana olan aşkı ve yaşamındaki değişiklikler anlatılmaktadır.





    2.KİTABIN ÖZETİ: Genç ve güzel bir kız olan Sitare İstanbul’da yaşamaktadır. Olaylar İstanbul’un bir semti olan Tarabya’da geçmektedir. Sıcak bir yaz gününde Sitare Ferruh Bey’in evine gider. Ferruh Bey bir profesördür. Profesör radyodaki konuşmalarından ve gazetelerdeki yazılarından tanınan bir insandır. Profesörün radyodan yaptığı konuşmalar Sitare’yi ona karşı yaklaştırmıştır. Sitare profesöre hayran bir insandır. Profesör evde öğrencilerine ders vermektedir. Sitare profesörü görünce daha önce yazdığı mektupdan konuşulur. Sitare bu insanın görüşlerine saygı duymaktadır. Sitare 17 yaşındadır. Profesör ise 45 yaşında, kumral, orta boylu, temiz yüzlü bir adamdır. Sitare Ferruh Bey’e bağlanmıştır. Ferruh Bey’in üç çocuğu vardır. Profesörün büyük oğlu Salim üç seneden beri Fransa’da okumaktadır. Selim ise daha lisededir. Küçük kızı Belma da henüz ortaokula devam etmektedir. Ferruh Bey’in eşi Fetanet Hanım’da kocasını ve çocuklarını çok seven birisidir. Sitare’nin ise hava üsteğmen bir ağabeyi, hukuk fakültesine devam eden bir ablası vardır. Sitare profesörle ailesini tanıştırmak istemektedir. Fakat ablası ve abisi profesörün evlerine geleceğine inanmamaktadır. Sitare profesörü bir kez daha görmeye gittiğinde, profesör çok yoğun olduğu için gelemediğini söyler. En kısa zamanda gelip ailesiyle tanışacağını belirtir. Daha sonra profesör kızı ve eşiyle Sitare’nin evine gelir. Aileler tanışırlar. Ferruh Bey’in karısı Fetanet Hanım yaşlı olmamakla beraber yıpranmış bir kadındır. Sitare’nin annesi Behim Hanım ve babası Rauf Bey iki ailenin birbirinde hoşlanıp anlaşmasına sevinmişlerdir. Genç kızın dünyasını yavaş yavaş profesörün manevi kudreti sarmaya başlamıştır. Sitare profesörü ailesinden bile çok sevmektedir. Fakat Ferruh Bey onu sadece bir baba gibi sevmektedir. Salim Fransa’daki okulu bitirip Tarabya’ya dönmüştür. Salim’in şerefine garden parti düzenlenecektir. Bu partiye Sitare ve aileside davetlidir. Sitare yapılan partide çok eğlenmiştir.Sitare Ferruh Bey’in evine sık sık gitmeye başlamıştır. Sitare bir gün gemide Salim’le karşılaşır. Konuşurken Salim artık bir aileden olmak istediğini belirtir. Sitare buna şaşırır. Çünkü kendisine evlenme teklif ettiğini sanmıştır. Ancak Salim’in niyeti ablasıyla evlenmektir. Bunu duyan Sitare çok sevinir. Çünkü Ferruh Bey’e bağlanmaya başlamışken onun oğluyla evlenmek kendisini korkutmuştur. Daha sonra profesörle akraba olmak kendisini profesöre daha yaklaştıracaktır. Cevvale ile Salim evlenirler. Bebek’teki yeni evlerine giderler. Sitare hemen hemen her gün Mavi Köşk’e gitmektedir. Artık Mavi Köşk’ün kızı olmuştur. Profesör Ferruh Bey onun hayatının hakimi olmuştur. Ondan uzakken üzgün, bezgin ve neşesiz olmakta, hiçbir şeye tam bir enerji ve istekle sarılamamaktadır. Sitare bir banaka şefi olan bir gencin evlenme teklifini kabul etmez. Sitare’ye göre profesörün verdiği mutluluğun yanında herşey silik kalmaktadır. Sitare’nin abisi Cavit bir uçak kazasında ağır yaralanır. Askeri bir hastanede 15 gün kadar süren ilk tedavisinden sonra kendisini Tarabya’daki eve getirirler. Cavit’in arkadaşı pilot Turgut izinde olduğu için abisiyle çok ilgilenir. Zamanla Turgut Sitare’ye aşık olur. Sitare’ye durumu anlatan Turgut’a Sitare cevap veremez. Sitare adeta bir ruh hastasına dönmüştür. Çünkü Sitare profesörü sevmektedir. Ferruh Bey hastalanmıştır. Sitare Ferruh Bey’in ziyaretine gider. Sitare başından geçen bu olayları profesöre anlattığı zaman Ferruh Bey Sitare’yi ikna eder. Genç kız üzgün bir şekilde teklifi kabul eder. Turgut bu haberi öğrenince çok seviniyor ve bu sevinci arkadaşı Cavitle de paylaşıyor. Nişan yüzüklerini Ferruh Bey takar. Nişan akşamı sandalla bogazda gezerler. Fakat Sitare mutlu değildir. Hala düşüncelidir.Turgut iyi niyetli, samimi, mert bir insandır. Günler Sitare’ye hiç bir yenilik getirmeden geçip gitmektedir. Düğün hazırlıkları devam etmektedir. Turgut İzmir’deki görevinin başına dönmüştür. Turgut’un ablası onu çok sevdiği için İzmir Karşıyaka’daki evini ona vermiştir. Düğün zamanı gelir ve iki genç evlenirler. Parlak bir düğünü takip eden bir haftayı Büyükada’da geçirdikten sonra İzmir’e hareket ederler. Turgut karısını üzmemek ve onu mutlu etmek için elinden gelen herşeyi yapmaktadır. Turgut karısının İstanbul’a gitmesini ve ailesini görmesini ister. İstanbul’a gitmesinin karısına iyi geleceğini düşünmektedir. Sitare İstanbul’da evlerine gitmeden önce profesörü ziyaret etmek için Mavi Köşk’e gider. Fakat Sitare profesörü evde bulamaz. Çünkü profesör Mısır’a gitmiştir. Sitare üzgün bir şekilde İstanbul’daki evlerine gider ve burada birkaç ay hasta olarak kalır. Sağlığına kavuşunca İzmir’e geri döner. Uzun bir süre geçtikten sonra profesörün eşi ölür. Sitare tekrar İstanbul’a gitmek için kocasından izin alarak İstanbul’a gider. Ferruh Bey Mavi Köşk’te yalnız kalmaktadır. Daha sonra birbirleriyle sohbet ederler. Sohbet esnasında profesör Sitare’yi çok sevdiğini söyler. Fakat Sitare’nin çok genç olduğunu, çocuklarının olup onlarla mutlu olacağını belirtir. Bunları bir ihtiyarın solmuş hayatı uğruna feda edemeyeceğini, kendisinin bütün kalbini, bütün varlığını verebileceğini söyler. Ancak devamlı bir aşk ve çocuklar veremeyecek kadar yaşlı olduğunu anlatır. Sitare bunları duyduktan sonra bir karar verir. Profesörle arkadaş olarak kalmak istediğini profesöre söyler. Ardından İzmir’e kocasının yanına döner.





    3.KİTABIN ANA FİKRİ: Aşkın büyüsü ve ızdırapları.





    4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: Kitapta karakterler üzerinde fazla durulmamış. Ferruh Bey çok bilgili bir profesördür. Profesörün genç bir kızı kendisine bu kadar bağlaması bence olumsuz bir davranıştır. Sitare güzel ve genç bir kızdır. Turgut iyi niyetli, samimi, mert bir insandır. Turgut’un hal ve hareketlerini takdir ediyorum.





    5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSî GÖRÜŞLER: Hikâyenin geçtiği zaman güzel bir şekilde yansıtılmış. Hikâye anlaşılır ve sade bir şekilde yazılmış. Yazar anlatmak istediklerini sade bir şekilde okuyucuya aktarmayı başarmış. Herkes tarafından anlaşılabilecek akıcı bir roman. Bu romanda anlatılan konuya türk filimlerinde de raslamıştım.





    6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ: Kerime NADİR , tam adı Kerime NADİR AZRAK(d. 5 şubat 1917, İstanbul – ö. 20 Mart 1984, İstanbul) Türk romancı. Bebek Saint Joseph Sörler Okulu’nu bitirdi.(1935 ) ; ayrıca özel eğitim gördü. İlk şiir ve öyküleri 1937’de Servetifünun-Uyanış ve Yarımay dergilerinde yayımlandı. Çoğunlukla kadın kahramanlar üzerine kurduğu duygusal aşk ve serüven romanlarıyla çok okunan bir yazar oldu. Bir çok baskısı yapılan bu romanlarının bazısı sinemaya aktarıldı. Anılarını Romancının Dünyası(1981) adlı kitapta topladı. Başlıca romanları arasında Yeşil Işıklar (1937), Hıçkırık (1938), Seven Ne Yapmaz (1940), Gelinlik Kız (1943); Uykusuz Geceler (1945), Kahkaha (1946), Posta Güvercini (1950), Pervane (1955), Esir Kuş (1957) ve Sonbahar (1958) sayılabilir.





































    HAZIRLAYANIN :







    İMZASI :



    ADI VE SOYADI : KORAY YAR



    APOLET NUMARASI : 3329












  6. KİTABIN ADI : ANKARA EXPRESİ



    KİTABIN YAZARI :ESAT MAHMUT KARAKURT



    YAYIN EVİ VE ADRESİ : İNKILAP VE AKA KİTAP EVLERİ KOLLEKTİF ŞİRKETİ; ANKARA CADDESİ NU:95 İSTANBUL



    BASIM YILI :1981















    1.Kitabın Konusu



    2.Kitabın Özeti



    3.Kitaptaki Olayların ve Şahısların Değerlendirilmesi



    4.Kitap Hakkındaki Şahsi Görüşler



    5.Kitabın Yazarı Hakkında Kısa Bilgi





















    Hazırlayanın :



    İmza :



    Adı, Soyadı :Hakan ÖRDEK



    Apolet Numarası :5112



    Tarih :07.05.2002











    KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:





    Esat Mahmut Karakurt’un eserleri:





    Aldatacağım



    Allahaısmarladık



    Ankara Ekspresi



    Bir Kadın Kayboldu



    Çölde bir İstanbul Kızı



    Dağları Bekleyen Kız



    Erikler Çiçek Açtı



    Ilk ve Son



    Kadın İsterse



    Ölünceye Kadar



    Ömrümün Tek Gecesi



    Sokaktan Gelen Kadın



    Son Gece



    Son Tren



    Vahşi Bir Kız Sevdim











    KİTABIN ÖZETİ:



    KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:





    Kitabı baştan sona büyük bir zevkle okudum. Roman II. Dünya Savaşı’nda yurdumuzun durumunu ve Alman ajanlarının ülkemizi savaşa sokmak için yaptıkları entrikaları anlatıyor. Roman Ediz Hun ve Filiz Akın’ın baş rollerini oynadığı bir filmle sinemaya da aktarılmış.



    Eserin içerik olarak mükemmele yakın olduğunu söylesemde roman tekniği bakımından hatalarının bulunduğunu söylemek yanlış olmaz.



    Romanı tüm arkadaşlarıma tavsiye ediyorum.





    KİTABIN KONUSU:





    Eser 1940’lı yıllarda;yani dünyanın II.Cihan Harbi ile kasılıp kavrolduğu dönemlerde Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu anlatıyor.



    Alman ajanlarının ülkemizi savaşa sokmak için çevirdikleri oyunları, Türk Genelkurmayının karşı çalışmalarının anlatıldığı eserde yurdumuzun ne biçim bir feleketten kurtulduğu gözler önüne seriliyor.





    KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ





    Binbaşı Seyfi: Kahraman bir Türk subayı. Alman ajanlarının çalışmalarına tek başına karşı koymakta






  7. a)Sokaktan geçen ast, gazinoda pencere önünde üstün oturduğunu gördüğünde (KKT 164-15/5-3)



    b)Muhabere vazifesi olan



    c)Cenaze töreninde bulunanlar



    d)Tutuklu muhafızları



    e)Araç kullananlar







    6)Aşağıdakilerden hangisi selam verir?





    a)Devriye ve nöbetçi (KKT 164-15/5-4)



    b)Muharebe vazifesi olan nöbetçi



    c)Cenaze töreninde bulunanlar



    d)Tutuklu muhafızlar



    e)Araç kullananlar







    7)Aşağıdakilerden hangisi selam verir?





    a)Hayvan üzerinde süratli gidenler (KKT 164-15/5-4)



    b)Muharebe vazifesi olan nöbetçi



    c)Cenaze töreninde bulunlar



    d)Tutuklu muhafızları



    e)Araç kullananlar







    8)Hangi durumda şapka çıkarılmaz?





    a)Erkek personel açık yerde şapkasını çıkaramaz (KKT164-15/5-7)



    b)Dini yerlere girerken



    c)Resmi kabullerde



    d)Mahkeme huzurunda iken



    e)Erkek personel kapalı yerde bulunurken