Rss Feed

  1. KİTABIN KONUSU:Kahraman Türk milletinin Çanakkale’de yaşadığı görkemli ölümsüzlüğün muhteşem tablolarından bir kesiti dile getirir.İnanç gücünün mekanik güce ve kalabalığa üstünlüğünü haykırır.Türk’ün adaletinin ve asaletinin nasıl bayraklaştığını konu alır.





    KİTABIN ANAFİKRİ:İnsanlar inandıktan sonra,karşısındaki engel her ne olursa olsun,bu inanç sayesinde o engeli aşabilir.





    KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: Kitaptaki olaylar birbirleriyle bağlantılı olarak gelişiyor.



    Şahıslar:Fatma Ana



    Ahmet ( Fatma Ana’nın oğlu )



    Mehmet ( Fatma Ana’nın oğlu )



    Mustafa ( Fatma Ana’nın oğlu )



    Elifçe ( Fatma Ana’nın gelini )



    Abdullah Efendi ( Nasrullah Camii İmamı )



    Şair



    Muhtar Halil



    Postacı Ali Efendi



    KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Kitap;silah ve asker sayısı bakımından büyük üstünlüğe sahip olan itlaf devletlerinin,Türk ordusunun muhteşem vatan savunması karşısında şaşkına dönüşünü ve çeyrek milyon askerini kaybederek geri çekilişini;Türk milletinin Çanakkale’de bir destan yazdığını;bayrağı,vatanı,namusu ve hürriyeti söz konusu olduğunda bir milletin neler yapabileceğini duru ve akıcı bir üsluple anlatıyor.





    KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ: 1949 yılında Terme’de doğan Rahmi Özen,lise öğrenciliği yıllarından itibaren,kendine özel şiirsel üslubu ile hep üretmiştir:İnsanlık için,Türk edebiyatı için,Türk dilinin gelişimi için…



    Türk dilini en güzel kullanan çağdaş yazarlarımızdan olan Rahmi Özen,edebi sanatların her dalında;Türk edebiyatına özgün eserler kazandırmıştır.



    Samsun;Mithat Paşa,100.Yıl,Namık Kemal, Endüstri Meslek ve 19 Mayıs Liselerinde edebiyat öğretmenliği yapan Özen,halen bir özel öğretim kurumunda debiyat öğretmebi olarak çalışmaktadır





    KİTABIN ÖZETİ



    Analar yiğitlerini sınır boylarına gönderiyordu.Gidenin gelmediği o zamanlarda bağrı yanık analar ağlıyor,üç aylık gelinler ağlıyor,bebekler ağlıyordu.Yürekler yanıyordu;ama elden hiçbir şey gelmiyordu.



    Fatma Ana da gönderiyordu oğlu Ahmet’I cepheye.Kocası vatan uğruna şehit düşen Fatma Ana bir can daha gönderiyordu.Fatma Ana ağlıyordu,gelin Elifçe ağlıyordu.Sadece Fatma Ana ve Elifçe asker göndermiyordu cepheye.Bütün Anadolu halkı gönderiyordu yiğit canları ölüme.Acı bir yas tutuluyordu Anadolu köylerinde gidenlerin ardından.



    Bu acı dolu ağıtları duyan Şair’in içi yanıyordu,gözleri doluyordu ve bu acısını Nasrullah Camii İmamı Abdullah Efendi ile paylaşıyordu.Şair dünyanın en büyük devine ağlıyordu.Koca dev küçülmüştü çünkü.Ulu bir kartal gibi kanatlarını açıp,küçük kuşları altına aldığı günleri unutmamıştı Şair…Buna ağlıyordu.



    Mahallenin önde gelenleri kıraathanade oturuyorlardı.Muhtar Halil,Şair,İmam Efendi ve diğerleri son durumu konuşup tartışıyorlardı.Bu sırada Postacı Ali Efendi geldi ve ülkenin içinde bulunduğu son durumun çok kötü olduğunu bildirdi.bunun üzerine büyük bir ümitsizliğe düşen Abdullah Efendi’yi Şair teselli ediyordu.Şair herşeyin düzeleceği konusunda çok umutluydu.Umudunu her zaman korudu ve herkese destek olmaya çalıştı.Hoca Efendi bütün umudunu yitirmişti.Şair’e ‘’Korkuyorum Şair…Avrupanın bütün gücü Çanakkale’ye dayanmış.Topları var,tüfekleri var ,herşeyleri var.Senin elinde ne var Şair?…’’diye sordu.Şair:



    ‘’Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,



    Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var;



    Ulusun!Korkma,nasıl böyle bir imanı boğar



    Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar?’’



    Bunun üzerine Hoca Efendi sırf cevap olsun diye:’’Bir gün hürriyetimiz elimizden alınırsa,çılgın Avrupa herşeyimize kilit vurur,el atarsa o zaman…’’daha sözlerini bitirmeden Şair:



    ‘’Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım.



    Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım



    Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım



    Yırtarım dağları enginlere sığmam taşarım’’ diye cevap verdi.



    Birgün Postacı Ali Efendiyine acı dolu haberlerle kıraathaneye geldi.Fatma Ananın oğlu,Elifçenin yiğidi Ahmet’in ölüm haberini getirmişti.Bunu öğrenen mahalleli çok üzülür.Hele Elifçe…O üç aylık gelin nasıl yanıyor.Rüyasında ölürken gördüğü Ahmet’i gerçekten ölmüştü.Elifçe gelin ve diğer gelinler ağıtlarıyla dört bir yanı inletmişti.



    Fatma Ana…Metin olmayı beceren erdemli bir Anadolu kadını. Gözü yaşlı… Bağrı taşlı… Ak saçlı… Ahmet’in şehit olduğu günden beri gözüne uyku girmemişti. Tam ondört ay olmuştu. Birgün mahallenin kıraathanesine bir konu hakkında Şair’in, Hoce Efendi’nin ve Muhtar Halil’ in fikrini sormak için gitti. Elifçe gelini Mehmet ile evlendirmek istediğini söyledi ve hepsinden onay aldı.



    Kıraathanede hergün olan olaylar konuşulurdu. Yine birgün böyle bir konuşmada iki gemiden söz açılır. İsmi değiştirilmiş iki Alman gemisi Yavuz ve Midilli. Büyük bir oyun olan bu isim değiştirme Türkiye’ yi savaşa sokmak için güzel bir plandı. Bu gemiler 20 Ekim 1914 günü Rus limanlarını topa tuttular. Gazeteler İtilaf devletlerinin 18 Mart 1915’te saldırıya geçeceğini yazıyordu.



    Şair bunun bu iki gemiden kaynaklandığını düşünüyordu. Gazetede çıkan bu haberler Şair’I ağlatmıştı. İlk kez ağlıyordu Şair. “ Büyüttüğümüz köpek sürülerinin önünde gülünç bir aslana döndük” diye ağlıyordu. Hoca Efendi Şair’I



    Teselli etmeye çalıştı. Bu sırada mahalleden onbeş yirmi kadar genç geçiyordu.Ülkeleri için savaşmaya, canlarını bu ülke için vermeye gidiyorlardı. Bunu gören Şair’ in morali düzeldi. Böyle iman dolu, vatan aşkı ile yanan gençleri gördükçe bu ülkenin yenilmeyeceğine olan inancı daha da arttı.



    Artık düşman gelip kapıya dayandı. Ümitsizlik başlamıştı yine. Düşmanın herşeyi vardı, güçlüydüler… Ama Şair umudunu yitirmemişti.Mustafa Kemal’in inancını anlattı Muhtar Halil’ e. Güveniyordu Mustafa Kemal’ e. Bu sırada Postacı Ali yine bir haberle geldi. Onbeş yaşını dolduran herkes askere çağırılıyordu. Bu bir vahşetti. Bunu duyan halk tekrar feryatlara başladı. Anadolu’ nun dört bir yanından ağıtlar yükseliyordu. Fatma Ana’ dan, Elifçe’ den ve diğerlerinden…Bu haberlerden sonra okul müdürü bir kampanya başlatmıştı. Herkes elinde ne varsa devlete verecekti. Bu kampanya çok hızlı yayıldı ve herkes elinde ne varsa getirip okul bahçesine bıraktı. Fatma Ana tek malı olan ineğini, Zeynep Kadın tek geçim kaynağı olan tavuklarını, Ayşe Kadın gelinliğini getirmişti okulun bahçesine. O gün herkes hem çocuklarını hem de mallarını teslim ediyordu bu ülkeye; sırf bu ülke kurtulsun diye.



    Türk milletinin bu inancı Hoca Efendi’ deki umutsuzluğu hala yok etmemişti. Ama Şair’ in umudu daha da arttı.Herkes ne varsa göndemişti cepheye. Taze gelinler de yiğitlerini ağıtlarla cepheye gönderiyorlardı. Okulda okuyan öğrenciler de savaşmaya gidecekti.



    Oluk oluk kanlar akmaya başladı. Top sesleri, tüfek sesleri heryeri inletiyordu. Sahra çadır hastanesini yaralılar inletiyordu. Bu vahşetten yeryüzü bile utanıyordu.



    Mustafa Kemal fırkasıyla birlikte kahramanca savaşıyordu. Düşman onun karşısında daha fazla dayanamayıp geri çekilmeye başladı. Savaş esnasında kolunu, bacağını kaybeden erler tekrar dönüp savaşmak istiyor “ El ne ki, ayak ne ki, vatan için canlar feda” diyorlardı. Bu inanç düşmanı durdurmak için yetmişti. Düşman artık can çekişiyordu.



    Sahra hastanesinde hemşirelik yapan Elifçe Gelin Mehmet’inin ölmediğini yaralı olan tanıdık bir erden öğreniyor. Daha önce mahalleye Mehmet’ in ölüm haberi gelmişti ama Mehmet ölmemişti ve biraz sonra onu da yaralı bir şekilde hastaneye getirdiler. Elifçe bu yaralının künyesini okuduğunda hem çok sevinçliydi hem de çok acı çeki,yordu. Çünkü Mehmet o anda kaybetmişti hayatını.



    Herşeye rağmen savaş Türk’ün üstünlüğü ile devam ediyordu. Artık düşmanın dayanacak gücü kalmamıştı ve savaşı kazandık. Çanakkale’nin geçilmeyeceğini tüm dünyaya duyurduk.



    Postacı Ali bu kez mutlu haberle geliyordu mahalleye. Düşmanın denize döküldüğünü müjdeliyordu.



    Çanakkale geçilmedi… Türk milleti göğsünün kaya gibi olduğunu tüm dünyaya bir kere daha ispat etti.







    HAZIRLAYANIN :



    ADI SOYADI :Gökhan AKDAĞ



    NUMARASI :3731



    KISMI :65. KISIM




  2. II. BÖLÜM.



    Teröristlerin Irak tarafına geçtikleri ve bunu haber alan komando komutanı Kemal YÖRÜKOĞLU’nun Barzani peşmergeleriyle buluşma ve bu peşmergelerin anlattıklarına, göre peşmergelerle beraber nasıl savaştıkları anlatılıyor. Bu arada Komando Birlik Komutanı’nın çatışmalarda eline geçen sağ teröristlerin anlattıkları, komandoları bir kez daha hırslandırıyor. Çünkü Türk askeri ona hiç zarar vermemiştir. Komandoların zor iklim şartlarında nasıl bir mücadele örneği ortaya koyduğu anlatılmakta; ve ele geçirilen dağlardaki diğer aç ve sefil olan eşkiyaların inlerini öğrenen komandoların onlara verdiği ders anlatılmaktadır. Ayrıca Komando Birlik Komutanının eline geçen isimler, kodların titizlikle incelenmekte olduğu ve bunların ışığında tüm bilgilerin değerlendirildiği ve operasyonlarda kullanıldığı anlatılmaktadır.



    Bu kısımda İran gizli servis subaylarının bir militan olan Hamza’yı Ocak 1996 yılında alıp Ninova’ya kadar götürdüklerinin hikayesi anlatılmaktadır. Hamza’nın örgüt evlerine götürülüşü, burada örgüt mensuplarının Abdullah ÖCALAN 'a veryansınları, ve örgüt mensuplarının nasıl bir ideolojiyle yetiştirildiklerine yer veriliyor. Bu ideolojik talimatlarda, sözde PKK militanlarının meziyetleri ve şerefli oldukları anlatılıyor. Burada, eskiden köylerinde olan bir olay da anlatılıyor. Hamza’nın öç alma duygusundan en ince ayrıntısıyla bahsediliyor.



    Ayrıca Zap Suyu üzerindeki Zap kampının ne derece teröristler için faydalı, şerefli olduğu, teröristlere güven sağladığı, burada kış için girişilen hazırlıklar, yapılan yığınaklar, tutulan bölgeler anlatılıyor. Türk ordusunun darbelerinden yenilen PKK militanlarının olumsuz gidişattan etkilendikleri anlatılıyor. Tabii bu esnada Komandolar harekata devam etmektedir ve çatışmalarda çok miktarda ele geçirilen erzakın dökümü yapılıyor.



    Nisan 1996 tarihinde ayın son günlerinde komandoların intikali, bu intikal esnasında yoğun hava ve arazi şartlarıyla nasıl mücadele ettikleri, verilen şehitlerimiz ve yaralılarımız anlatılmaktadır. Burada ele geçen malzemelerden söz edilmektedir.



    Komando Birlik Komutanının günlüğünde yazanlar son derece zorlu şartlarda yapılan mücadelenin yorgunluğu,bazen uykusuzluğun verdiği iç çekici durum, askerlerimizin aile ve ev yemeklerinin özlemi bir başka duyguyla anlatılmaktadır. Abdullah ÖCALAN' ın bu operasyonların sonucunda örgüte yaptığı konuşmanın içeriğinden bahsedilmektedir.



    Operasyonlarımız tabiiki bitmemişti. Yapılan operasyonlarda çıkan sonuçları komando komutanı Kemal YÖRÜKOĞLU bunları 95 madde’de özetlemiştir. Burada bahsedilen örgütler çok değerli örgütlerdir. Komando komutanı’nın eviyle giderdiği özlem de anlatılmaktadır.



    1997 yılı başlarında Komandolar, yapılan tahkikata göre, yurt içindeki ve yurt dışından da gelecek olan teröristlerin haberini aldılar. Yürüyecekleri bölge Kuzey Irak’taki Sinat-Haftanin’den Yazlıca Dağı'na oradan da Şırnak bölgesine yürüyeceklerdir. Burada Komando Birlik Komutanı Kemal, yapılacak olan operasyon için askerlerine nasıl bir harekat tarzı olması gerektiğine ilişkin soru sormaktadır. Ama Kemal yaptıklarının bir iç güvenlik harekatı olmadığını savunmakta, bunu kendi yorumuyla neden böyle olmadığını anlatmaktadır. Ayrıca tarihten beri kardeş olan bölge halkının birbirini neden vurduğunu anlamamakta ama yapılanların yanlış olduğunu söylemektedir. Her ne olursa olsun zarar verenlerle mücadele yerine bunların kökünü kurutmanın yararlı olacağını ve bunun için mücadele etmemiz gerektiğini söylemektedir.



    Burada askerlerimizin sözde Zap Cumhuriyeti diye anılan mekana yapılan ilerleyiş ve Zap’ın yıkılışı, ardından yapılan açıklamalara yer verilmektedir. Ama kaçan teröristlerin aralarında yaptıkları konuşmalar ve polimikler anlatılıyor. Yeni Zap’tan kaçırılacak malzemeden ne kadarını kaçırırsak kar olacağı, kendi aralarındaki konuşmalardan bahsedilmektedir.



    Zap kampının, ele geçmesiyle ele geçen malzeme listesi açıklanmaktadır. Mehmetçiğimize duyulan hayranlık ele alınıyor. Bu şiirlerle destekleniyor. Zap kampının ele geçmesi ile verilen mücadelenin devamı anlatılmakta ve Mehmetçiğin varoluşu bir kez daha vurgulanmaktadır.



    Not : Kitap özetlerindeki fikirler yazarların özel fikirlerini yansıtmaktadır






  3. KİTABIN ADI :HANDAN



    KİTABIN YAZARI :HALİDE EDİP ADIVAR



    YAYIN EVİ VE ADRESİ:ÖZGÜR YAYINEVİ Ankara Cad.No:31/2



    Cağaloğlu/İSTANBUL



    BASIM YILI :1978(14.BASKI)





    1.KİTABIN KONUSU:



    Kitapta üç temel kahraman;Refik Cemal,Neriman ve Handan vardır. Olaylar genel olarak bu üç şahıs etrafında toplanmaktadır. Kitapta filmlere konu olacak bir aile ve arkadaş dramı yaşanmaktadır. Bütün olaylar mektup şeklinde anlatılmaktadır.



    2.KİTABIN ÖZETİ:



    Kitap Refik Cemal’in, arkadaşı Server’e yazdığı mektupla şekillenmektedir.Bu mektupta evleneceği kızın ve çevresinin tahlilini yapmaktadır.Bu kız Cemal Bey’in kızlarından Neriman’dır.



    Refik Cemal kızlarla arası pek güzel olmayan birisidir.Fakat Neriman için azıcık kalbi atıyordur. Onunla nikahlandıktan sonra ziyaret için evlerine gider.Aile ortamı ilk başta biraz resmi bir durumdadır.Akşam yemeği saatinde Cemal Bey Handan’ın yokluğunu hissettirecek cümleler kurarken,Neriman hüzünleniyor üvey annesi ise,pek o kadar özlemle katılmıyordu.Refik Cemal evden ayrılırken Cemal Bey Neriman’ı Cuma ve Pazar günleri görebileceğini söyledi.artık her buluştuklarında konu Handan’dan açılıyor ve Refik Cemal saçları ve gözleri çok güzel olan bu kültürlü kızı çok merak etmeye başlamıştı.



    Evliliklerinin ardından Neriman’ın hamile olduğu dönemde Refik Cemal’in Avrupa’ya gitmesi gerekiyordu.Çünkü İstanbul onun için tehlikeli bir yer olmaya başlamıştı.Bu arada Handan da İstanbul’a gelir ve Nazım isimli bir şahıstan özel dersler almaya başlar.Handan Selim Bey denilen bir şahsın evinde kalmaktaydı.Nazım ve Neriman arasındaki yaklaşım aşka dönüşür.Fakat Nazım için Handan’dan daha önemli bir kutsal amacı vardı.Buna Handan’ı da inandırmaya çalışıyordu.Fakat Handan Nazım’ın evlenme teklifini kabul etmemiş ve Hüsnü Paşa ile evlenmişti.Bu karar Nazım’ın ölümünü belirlemişti. Hüsnü Paşa eşini bu çevreden uzaklaştırmak için onu Avrupa’ya götürür.Bu arada Neriman ve Refik Cemal doğan çocuklarının ismini Nazım koyarlar.



    Handan evlendikten sonra çok değişmiştir.Her konuda fikrini açıkça söyleyen Handan Hüsnü Paşa’nın ağır laflarını işittikten sonra bile sessizliğini koruyordu.Hüsnü Paşa Refik Cemal tarafından,daha doğrusu Handan’ın yakınları tarafından hiç sevilmiyordu.Bir de bunun üstüne Handan’ı sarışın kadınlarla aldatması eklenince buna kimse dayanamıyordu.Oysa buna en çok kızması gereken Handan bile sessizliğini ve ona olan sevgisini koruyordu.



    Fakat Hüsnü Paşa’nın uzun süre evden uzaklaşması ve üç ay sonra yazdığı mektup belki de Handan’ın ölüm sebebi olacaktı.Handan bütün bu olaylardan sonra hastalanır ve bilincini kaybeder.Bu zamanda yanında Neriman’ın izniyle Refik Cemal ona yardımcı olur.Doktorlar Handan’ın iyileşmesi için yabancı bir yere gitmesi gerektiğini söylerler. Refik Cemal ve Handan Doktorların tavsiye ettiği sakin bir yere giderler.Burada Handan ve Refik Cemal arasında sıkı bir bağlılık aşka dönüşmüştür.Handan’ın bazı şeyleri hatırlamasıyla onu tekrar hastaneye götürürler.Onu ziyarete giden Server ,Refik Cemal’e Handan’ın onu istediğini söyler.Fakat Handan bu arada kız kardeşinin kocasını nasıl seveceğini düşünüyor ve düşündükçe mahvoluyordu. Handan tekrar rahatsızlanır ve bu sefer doktorlar onun en fazla iki gün daha yaşayacağını söylerler.Ve zavallı Handan yabancı bir hastanede ölüp gider.Babası Cemal Bey ülkeden çıkamadığı için Refik Cemal’e kızının cenazesini getirmesi için her şeyi yapmasını söyler.Cenaze törenine Hüsnü Paşa da gelir.Refik Cemal’i karısının ölümünden sorumlu tutar ve ona saldırır.Refik Cemal onu yakasından tutar ve mezarın üstüne atar.



    Artık her şey bitmiş ve sadece bazı insanların Refik Cemal’in inci gibi karısı varken Hüsnü Paşa’nın karısını sevdiği düşünceleri kalmıştır. Zavallı Handan,zavallı Refik Cemal!



    3.KİTABIN ANA FİKRİ:



    Muhtaçta olan insanlara her zaman yardım etmeli ve bize değer veren insanları kırmamak için her şeyi göze almalıyız.İnsanlara önyargılı yaklaşmanın hem onlara hem bizlere zarar vereceğini asla unutmamalıyız.









    4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLEBDİRİLMESİ:



    Kitapta geçen olaylar bir aile dramını gözler önüne sermektedir. Olaylar değişik yerlerde geçmektedir.Mekanların ve kişilerin tahlili çok derin yapılmıştır.



    Refik Cemal,yardımsever bir insan olup ,eski kültüre bağlı bir gençtir.Neriman ise,Cemal Bey’in kızları arasında en sessiz ve sakin olanıdır.Aslında Cemal Bey’in baldızının kızıdır.Hiç kimse hakkında kötü düşünmeyen bu genç hanım kardeşinin iyiliği için her şeyi göze almıştır.Hüsnü Paşa,Handan’a layık olmayan para ve kadın düşkünü sert bir yapıya sahip birisidir.Nazım,sanatı her yönüyle bilen ayrıca felsefe gibi hayatı açıklayan dallar üzerine bilgiye sahip kültürlü bir aşk kurbanıdır.Ve Handan,fazla şey söylemeye gerek yok,güzel gözleri, saçları ve bilgisiyle herkesin sevgisini kazanan bir genç kızdır.



    5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:



    Bu kitapta da Halide Edip’in her kitabında olduğu gibi yine üstün yeteneklere sahip bir kadın karakter ön plandadır.Romanın çok akıcı bir konusu olmasına rağmen araya sokulan çok derin yer ve şahıs tahlilleri bence akıcılığı bozmuştur.Ayrıca olayların çok derinliğine girmeyerek su yüzünde bırakılması ve karşılıklı mektuplar romanda bazı kopukluklara neden olmuştur.Ama bu eksiklere rağmen güzel bir roman olduğu açık.Küçük bir aşk yaşayan bir insanın bile okuması gereken bir kitap.



    6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:



    Halide Edip Adıvar(İstanbul 1882-İstanbul 1964)



    Halide Edip Adıvar Meşrutiyet ve Cumhuriyet devirlerinin tanınmış edebiyatçılarındandır.Amerikan Kız Kolejini bitiren ilk Türk kızıdır.Devamlı olarak terbiye ve okullar konusunda yazılar yazdığı için, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Kız Öğretmen Okulu pedagoji öğretmeni olur.1917’de ikinci eşi Dr.Adnan Adıvar’la evlenmiş ve Mütareke yıllarında İstanbul’daki vatanseverlerle birlikte çalışmıştır. 1924’te kocasıyla Türkiye’den ayrılır.Önce İngiltere’de,daha sonra Paris’te yaşarlar. 1939’da İstanbul’a dönen Halide Edip1950-1954 yılları arası İzmir milletvekili olarak T.B.M.M.’ne girmiş ve 9 Ocak 1964 tarihinde vefat etmiştir.





    3312 ERGUN ÇOBAN 57.KISIM




  4. KİTAP ÖZET FORMU







    KİTABIN ADI :Yemin



    KİTABIN YAZARI :F.DÜRRENMATT



    KİTABIN YAYIN EVİ :İnkılap yayın evi



    KİTABIN BASIM YILI :1990







    KİTABIN KONUSU





    Bir kurumun davetlisi olarak cinayet romanı yazma sanatı sanatı üzerine konferans vermek için çağrılan bir yazarın, orada eski bir polis şefiyle tanışması ve ondan bizzat yaşadığı bir olayı ayrıntılarıyla dinlemesi.





    KİTABIN ÖZETİ





    Yazar Chur şehrinde konferansını tamamladıktan sonra o gece kalmak için kendisine ayrılmış otele gider ve bir bardak viski içmek için otelin barına iner.Orada vakit geçirirken Doktor ‘H’adında Zürih kantonu eski bir güvenlik şefi ile tanışır.Dr ‘H’ yazarı Zürih’e davet eder,yazar buraları iyi bilmediği ve yorgun olduğu için daveti kabul eder.Yolda giderlerken bir benzin istasyonunun önünde dururlar. Orada her yer berbat bir haldedir.İstasyonun önünde üstü pislik içinde, dünyadan bıkmış yaşlı bir adamın oturduğunu görürler ve ‘’Bekliyorum, bekliyorum;gelecek,gelecek’’ dediğini işitirler.Yazar gördüğü manzaralar karşısında çok şaşırır ve bunun üstüne eski komiser gördükleri o yaşlı adamın bir zamanlar onunn en değerli komiserlerinden Matthaei oldoğunu söyler.Dr ‘H’ Matthaei’nin nedeen bu hale düştüğünü ,başından geçen olayları anlat maya başlar:Matthaei teşkilatın en güvenilir, gözü pek, kçötü alışkanlığı olmayan bir adamıdır.Matthaei yeni bir görev için Ürdün’e gitmeye hazırlanırken Zürih civarındaki Magendorf köyünde ormanın içinde Gritli Moser adında küçük bir kızın öldürüldüğü ihbarını alır veZürih’e gitmekyen vazgeçer.Yapılan araştırmada kızın cebinde diken şeklinde çikolatalar bulunur ve cinayetten önce kızın bunlardan yediği anlaşılır.Cinayet ihbarını, Von Gunten adında bir işportacı, cinayet yerinde satış yaparken vermiştir.Von Gunten daha önce sabıkalı olduğu için onu cinayetle suçlarlar ve tutuklarlar.Von Gunten soruşturmalara dayanamayarak suçu kabul edip ardından intihar eder.Herkes katilin Von Gunten olduğuna ve cezasını çektiğine inanır.Ancak Matthaei Von Gunten ile daha önce konuştuğu için onun öldürmediğini bilmektedir.Gritli öldükten hemen sonra annesi Matthaei’nin yakasını tutarak ‘’Kızımın katilini bulacaksın bana söz ver,’Yemin et’ tamam mı’’ der ve Matthaei’de katili bulacağına namusu üzerine yemin eder.Matthaei katili bulup yeminini tutmak için küçük bir kız çocuğu evlatlık edinir ve bir benzin istasyonunda çalışır.Matthaei katilin eninde sonunda bu istasyondan geçeceğini ve küçük kıza karşı olan hareketlerinden kendini belli edeceğini düşünür.Kızı, okula gelip giderken izler;ancak bir ip ucu bulamaz.Dr’H’ senelerden sonra, küçük kızları öldüren katilin bir kazaya uğrayıp öldüğünü öğrenir.Matthaei artık ihtiyarlamıştır,hiçbir söylenene kulak vermez, kimseyi dinlemez.O, katili bulacağım diye yemin ettiği için hatatının sonuna kadar istastonda katilin geçmesini bekler….









    KİTABIN ANA FİKRİ





    Bir görevi üstlenmiş isek onu en iyi şekilde yerine getirmemiz gerekir.Bir işe başlamışsak sonuna kadar gitmeliyiz ve ettiğimiz yeminleri tutmalıyız.





    KİTAPTAKİ ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ





    Matthaei : Dürüst, sözünde duran,cesur, güvenilir,gözü pek bir kişidir.Görevini en iyi şekilde yerine getirir.



    Doktor ‘H’ : Akıllı, otoriter,işini seven, açık sözlü ve güçlü bir kişi.



    Von Gunten : İçine kapanık,kimseye zarar vermeyen,gururlu,çalışkan ve haksızlığa dayanamayan bir kişi



    Yazar : Kitaplarını olağan üstü beceri ile yazan, başarılı, çalışkan, uğraş veren cesur biri.





    KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER





    Kitap çeviri olmasına rağmen orijinal bir şekilde işlenmiştir. Son derece akıcı ve etkileyicidir. Eserdeki olaylar günlük hayattada yaşanabilir.Yazar sade,anlaşılır bir üslup kullanmıştır.



    YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ





    HAZIRLAYANIN



    İMZASI :



    ADI SOYADI :Ali GÖÇER



    APOLET NO :3132



    KISMI :53



    TARİH :17.05.2002




  5. KİTAP ÖZET FORMU





    ÖZET:



    Mülkiye memurluğundan emekli olan Dehri Efendi; fen ve edebiyata meraklı , Fransızca’ya vakıf, son derece sert bir aile reisidir. Aile efradı hakkında muharrir, şu bilgiyi vermektedir:





    Dehri Efendi’nin ilk hareminden bir kızıyla, bir oğlu olmuştur. Melahat Hanımla, Şem’i Bey birinci zevcesinin vefatından sonra tutduğu genç bir odalık da Nezahat Hanım’la Vahib Bey’i dünyaya getirmişti. Yirmibeş yaşına kadar bulunan ilk kerimesi Melahat Hanım kocada, onsekiz yaşındaki büyük mahdumu da leyli mekteplerden birinde bulunduğundan Mürebbiye Anjel, küçüklerin,yani Nezahat Hanım’la,Vahip Bey’in tedris ve terbiyeleri için tutulmuştu. Dehri Efendi’nin, kendinden onsekiz, yirmi yaş kadar küçük bir biraderi vardı.





    Kızı Melahat’ı Sadri Efendi adında fakir bir gençle evlendiren Dehri Efendi, damadını evine iç güveysi olrak alır.





    Yegane söz sahibi Efendi’nin olduğu kadar bu konakta, tam bir ”pederşahi-Patrical” aile sistemi hüküm sürmektedir.





    Dehri Efedi tarafından, “asil bir Mürebbiye “ zannedilen, aslında ise, “son derece aşağılık bir fahişe”olan Anjel; “fuhuştan bir müddet vücud ve zihin dinlendirmeye azm eylediği halde, ailesi içinde genç, ihtiyar birkaç erkek görür görmez azminden kudurur” . Böylece konakta Şem’i’yi,sadri’yi, ve Amca bey’i baştan çıkarır. Üç aşık birbirlerine düşerler.





    Dehri Efendi, Amca Bey ile Şem’i’yi harem dairesine girmesini yasaklar. Bu durumda, haremde kalan Damat Sadri’ye gün doğmuştur. Şem’i, Anjel ile geceleri buluştuğuna inandığı Sadri’yi öldürmeye ve böylece intikamını almaya, karar verir. Bir gece elindeki hançerle Mürebbiye’nin odasına aniden girer:





    “Eğer bağırırsan bu hançeri ğöğsünde bil... Birkaç dakika önce burada biri vardı. Nereye sakladın? Söyle!.. diye bağırarak, odanın içinde bir iki döner. Aynalı dolapla karşı karşıya gelince :





    “Bunun içinde erkek var. Sen anahtarı vermezsen, ben de tekmemle kıracağım... der. Tekmesini kaldırdığı sırada korkan Anjel , “gecelik gömleğinin sol tarafındaki ufacık dantelli cebinden” küçük bir anahtar çıkarıp, odanın ortasına fırlatır. Daha sonra:





    “Şem’i açma... Açma sonra çok pişman olacak... “ şeklinde yalvaran Mnürebbiye, yere serilip bayılır.





    Anahtarı alan Şem’i, düşmanı dolaptan kaçırmadan ilk hamlede öldürmek için bir eliyle hançeri kaldırır. Hazır olarak öylece tutar. “Nazarına çarpan ilk manzaradan bu defa hakikaten çıldırmış gibi geriye fırlayarak:





    Ah... Efendi Babam!!!.. feryadıyla, elinden hançer bir tarafa, kendi de öbür tarafa düşer, bayılır.





    ROMANIN ŞAHISLARI:





    ANJEL: Mazisi son derece karanlık olan Parisli bir fahişe iken namuslu, iffetli mürebbiye olmayı başarmıştır. İki yüzlüdür.





    DEHRİ EFENDİ: Altmışbeş, yetmiş yaşlarında babasından kalan mirası iyi değrlendiren zengin bir kişidir.





    ŞEM’İ BEY: Onsekiz, ondokuz yaşlarında ve boyu, bosu yerinde gerizekalı bir tiptir.





    SADRİ BEY: Dehri Efendi’nin damadı veMelahat Hanım’ın kocası olan fakir, saf, terbiyeli bir tiptir.





    AMCA BEY: Dehri Efendi’nin kendisinden 18-20 yaş kadar küçük birideri olan Amca Bey’in ismi aile tarafından da bilinmemektedir















    HAZIRLAYANIN;





    ADI : AMERİLDO





    SOYADI : GYOMEMA





    AP. NO. : 2527





    YAZARIN ADI, SOYADI: HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR






  6. ADI-SOYADI : MUSTAFA GÜNEŞ KISIM-APOLET NO : 78-4118 KİTABIN ADI : GÜNEY DOĞUDAN ÖYKÜLER ÖĞ.ELEMANI : SÜER EKER (ÖĞ.YRD DOÇ. Bnb)







    KİTABIN ADI Güneydoğu'dan Öyküler 1 KİTABIN YAZARI Hakan EVRENSEL YAYINEVİ VE ADRESİ Ümit Yayıncılık Ltd.Şti.Konur Sok.27 / Kızılay BASIM TARİHİ MART 1999







    KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ:



    Hakan Evrensel askerlik mesleğini seçmesini sebebini şöyle açıklar: “Yapacağım mesleğin en zoru olmasını seçmemden sonra, mademki en zorunu seçtim o zaman piyade olayım.” der veGünüydoğu’ya görevi gereği ve kendisinin de çok büyük isteğiyle yollanır. Emekliye ayrılmasını mütakip, gazeteciliğe başlar ve başından geçen acı tecrübeleri yazmaya koyulur.



    KİTABIN ÖZETİ :





    GÜNEYDOĞU



    Adından da anlşılacağı üzere Kitabın bu bölümünde Güneydoğu Anadolu bölgesinde görev yapan bir subayla yapılan söyleşi anlatılmaktadır. Bu söyleşide ismi geçmeyen subay anılarını anlatırken belkide bütün söyleşi boyunca anlatılmak isteneni bir cümle ile özetlemektedir. Cümlesinde "ÇATIŞMA BİR ADAMIN BAŞININ ÜSTÜNDEN MERMİ GEÇMESİ DEMEKTİR." Sözü ile çatışmanın ehemmiyetini diğer bir cümlesinde ise "BELKİ ANLATABİLİRİM AMA TAHAYYÜL EDEMEZSİNİZ. BUNDA SİZİN YA DA BENİM SUÇUM YOK. YAŞAMAYAN BİLMEZ."Sözleri ile de oradaki çalışma kurallarını, moral durumunu bütün bunları da içine alan askerlik sanatının gerçeklerini özetlemektedir.



    Yazara askerler hakkında neler söyleyebileceği sorulduğunda şunları söylemektedir. "Her halde dünyanın hiçbir ordusunda askere giden adamı düğüne gider gibi davul ve zurna ile uğurlamazlar. Bakın; bize gelen çocukların çoğunun elleri kınalıdır. Bunun sebebi ise şudur; Anadoluda kına üç şeye yakılır; Allah'a kurban olsun diye koyuna, kocasına kurban olsun diye geline ve vatana kurbana olsun diye askere giden gençlere..."



    ÇİFT ÇORAP



    Bu bölümde Güneydoğuda görev yapan askeri birliklerden her hangi birinde bir



    timin yanında bulunan herkesin sevdiği, tim içerisinde maskot haline gelen bir köpeğin yaptıkları anlatılmaktadır. Köpek dört ayağının patilerinin beyazlığı yüzünden çift çorap adını almıştır. Köpek, herhangi bir eğitim almamasına rağmen birlikle beraber operasyona gider, operasyon-larda bir ciddiyet içerisinde askerlerin en önünde ve sessizce hareket ederdi. Bir dereden geçmek gerektiğinde önce çift çorap geçer o kısa bir araştırmadan sonra en sığ yerini bulur, timler de onun geçtiği yerden giderdi. Gece baskınlarına karşı nöbetçileri uyarır, yaptığı hareketlerle sanki tehlikenin yakınında olduğunu haber verirdi.



    TIRMANMA



    Tim komutanı 5-6 saatlik mesafedeki bir tepede bulunan birliğe telsiz jeneratörlerini çalıştırabilmek için mazot ve orada bulunan personele erzak götürmekle görevlidir. Birliğin önünde yürürken köy korucusu mazot tenekesini taşıyan eşek, erzak taşıyan katırlar bulunmaktadır. Birliğini birerli kol halinde ve birbiri arkasından el yardımı ile ve sırt çantalarından tutunarak intikal ettirmeye çalışmaktadır. İntikal esnasında eşek 20-30 m.lik bir yardan aşağı yuvarlanır, eşek orada ölür. Eşeğin taşıdığı mazot tenekelerini yardan yukarı orada hazır bulunan korucu ve erler tarafından sırtlanarak yukarı çıkartılması ve görev yerine götürülmesi anlatılmaktadır.



    ANIT



    Kitapta hiçbir birliğin, karakolun, köyün, mezranın, kişilerin isim ve sıfatı verilmemektedir. Bahse konu olan karakolda baskın esnasında bir er karakolun önünde bir kaya parçası üzerinde şehit olmuştur. Birlik personeli o taşı oradan alarak altına başka taşlarla doldurup bir anıt haline getirmişler, üzerine kırmızı boyalarla Türk bayrağı şeklinde resim yapmışlardır. Anıtı yapanda Erzurumlu dadaş bir askerdir. Anıtı yaparken hiç konuşmamış, hep bir şeyler mırıldanmıştır. Personelin moral ve motivasyonunu düzeltmek için anıt bir merasim töreniyle açılmıştır. Açılış gününü takip eden birkaç gün içinde anıtı yapan, yaparken de hiç gülmeyen dadaşın bu anıtın yanında şehit düştüğü ve birlik komutanının bir daha hiç anıt yaptırmadığı anlatılmaktadır.



    GÖREV



    Bu bölümde bir tim komutanının timini göreve hazırlarken nelere dikkat ettiği anlatılmaktadır. Birlik komutanı birliğini motive edebilmek için en önde ve tüm zorluklara rağmen yağmur çamur, sıcak soğuk, gece gündüz demeden teçhizatını kuşanarak PKK'ya ve doğa şartlarına karşı verdiği mücadele anlatılmaktadır. Birliğini hazırlarken personelin üzerindeki mataraların plastikten ses yapmayan malzemeden olmasına, personel üzerindeki künye, kimlik vb. malzemelerin teröristlerin eline geçtiğinde aleyhimize kullanabileceği her hangi bir belgenin dahi olmaması gerektiğine dikkat ederek birliğe görev emrini verir ve ilk adımını attığında kaç kişiyle göreve çıkıp kaç kişiyle geri dönebileceğini düşünmekten kendisini alamadığı anlatılmaktadır.



    AYAKLAR



    Bu bölümde bir askerin en önemli organının ayakları olduğu anlatılmaktadır. Bütün operasyonlarda insanları taşıyan tek organdır. Onlar için silahtan bile önemlidir. Çünkü ayaklar olmasa hiçbir yere intikal edilemez, hiçbir intikalden de geri dönülemez. Bu bölümde istihkak olarak dağıtılan askeri botların nedenli sorun yarattığı ince bir mizahla anlatılmaktadır. Yabancı ülkelerde üretilen bazı botların nedenli sağlam oldukları, anti personel mayınlardan bile ayakları koruyabildiği, kendilerinde de bu vb. teçhizatın olmasının faydalı olacağı anlatılmaktadır.



    MAYIN



    Bu bölümde anlatılan, operasyon esnasında Kuzey Irak sınırındaki yamaç üzerinde birlik hareket halinde iken bir erin anti personel mayınına basarak ayağından yaralanması anlatılmaktadır. Ayrıca yaralı askeri almaya gelen helikopter pilotunun yoğun ateşe maruz kalmasına rağmen bir kaya parçasının üzerine inmeye çalışması birlik komutanına yaralıyı almadan oradan havalanmayacağını, tim komutanı ve askerlerin yoğun ateşe karşı yaralı askeri helikoptere taşımaları , helikopterin mayınlı bölgede inecek yeri olmadığı için askeri kollarından sallayarak helikopterin içine atmaları ve yaralı askerin ayak parmaklarındaki tarak kemiğinden yaralanmasına rağmen damarlarında oluşan hava baloncuğunun kalbine ulaşması sonucu Şehit olması anlatılmaktadır.



    ÇATIŞMA



    Bu bölümde yeri ve bölgesi belirtilmeyen bir yerde PKK'lı teröristler ile girilen bir çatışma anı anlatılmaktadır. Bir tepede teröristlerle sıcak temas sağlanmış, teröristler birliklerin üzerine RPG-7 roketatar ve kalaşnikof tüfekleriyle ateş ettiği, Mehmetçikte ellerinde bulunan G-3 piyade tüfeği ile gelen ateşe karşılık verdiği, bu esnada F-16 uçakları ve COBRA helikopterlerinin bölgeye ulaştıklarının görüldüğü, F-16 uçakların attığı bombalar sıcak temasta çok yakında bulunan birliği de ses ve blanst etkisiyle etkilediği, hatta atılan bombadan sonra oluşan toz bulutunun mantar şeklini aldığını ve toz bulutunun dağılmasının yarım saat sürdüğünü bunun da teröristleri gözden kaçırmaya sebep olduğunu, bu esnada mevzide bulunan iki erin Kanas silahı ile ağır yaralandığını, bunları gören iki er onları geriye çekebilmek için sürünerek yaralı askerlerin bulunduğu tepeye ulaşmak istediği, teröristler tekrar Kanasla ateş ederek bu iki eri de vurduğu anlatılmaktadır. Ayrıca genç bir subay memleketine izine gider. İzninin ikinci gününde eşiyle birlikte Ankara Kızılay meydanında dolaşan genç subay bir anda patlama sesiyleyere atlar. Yattığı yerden bu sesin havan mı roket mi, havanın ve roketin ilk patlama anımı yoksa düştüğü anımı diye düşünürken baş ucunda dizleri üzerine çökük omuzundan kendisini şefkatle ve göz yaşları içinde kaldırmaya çalışan eşini görür ve o an patlamanın bir araba egzosunun sesi olduğunu anlar.







    TÖREN



    Bir Tabur Komutanının Şehit olan bir askerinin cenazesini memleketine ötürüp ailesine teslim etmesi için genç bir subaya emir vermesi ve bu subay'ın bu zor görevi kendisine vermemesi için tabur komutanını ikna etmeye çalışması, kendisini en ağır görevlere hatta tek başına operasyona bile gitmeye razı olduğunu söyler. Ancak emri alır ve şehit er'in cenazesini alarak yola çıkar. Bu



    görevin zor da olsa yerine getirildiği anlatılmaktadır.





    YER VE KİŞİLERİN TAHLİLİ:





    Kitabın büyük çoğunluğu Güneydoğu’da geçiyor. Daha çok bu bölgenin coğrafi yapısının bir ekisi olarak yazarımızın asker olması nedeniyle olaylar arazide cereyan ediyor. Dağlar, tepeler, karakollardan bir de bakmışınız ki kendinizi Ankara’nın göbeğinde buluvermişiniz. Büyük oranda çatışmalar içeren kitap insanı oralara götürmekle kalmıyor, aynı zamanda insanı buralardan soğutuyor.



    Kişiler kendi birliğine ait olan insanlar, ancak az da olsa sivil insanlar ve teröristlerden de bahsedilmiş. Onların fiziki ve ruhsal durumunu çok iyi açıklayan yazarımız genelde bu kişilerin ruhsal potresinde başarılı.





    KİTABIN ANAFİKRİ VE DÜŞÜNCELERİM





    Kitap ülkemizin başlıca sorunlarından birine bizim göremediğimiz açıdan bakmış. Çoğulukla insanın gözlreini dolduracak nitelikteki kitabımız, yazım dili veye akıcılığı açısından çok iyi düzeyde değil. Ancak yazar bunu yazarken bu amaçta olmadığı da belli. Kitabı ilk aldığımda gelen tepkilere göre de kitaptan etkileneceğim açıktı. Zaten bu kitabı okuyanların da bu kitabı sanatsal niteliği açısından okumadığı biliniyor. Özllikle de gelezek için hazırlanan subaylar olarak bizlere hayata hazırlanmamızın önemini kavratabilecek kadar önemli bir yapıt.




  7. KİTAP ÖZET FORMU





    KİTABIN ADI YEŞİL GECE KİTABIN YAZARI REŞAT NURİ GÜNTEKİN YAYIN EVİ VE ADRESİ İNKILAP YAYIN EVİ /SİRKECİ 34410 İSTANBUL BASIM YILI 2000



    1.KİTABIN KONUSU :Medresede yetişen, ancak sonra öğretmen okulunu bitirerek Ege Bölgesi’ndeki bir kasabada , gerici ve çıkarcı bir takım güçlerle savaşan idealist bir gencin serüveni.





    2. KİTABIN ÖZETİ : Şahin Efendi Milli Eğitim Bakanlığı’na gider ve tayininin İstanbul dışında bir yere çıkartılmasını ister. Müdür de bunu seve seve kabul eder. Çünkü kimse Anadolu’ya gitmek istememektedir. Ama Şahin Efendi



    orada yararlı işler yapacağı inancındadır . Tayini İzmir Sarıova’ya çıkmıştır. Giderken gözünü açtığı Somuncuoğlu Medresesi’ne ; Zeynel Hocayı, Boyabatlı Halil Hocayı ziyarete gider. Ziyaretten sonra Sarıova’ya gitmek üzere yola çıkar.Sarıova’ya geldiğinde diğer Anadolu gezintileri gibi sefalet ve geri kalmışlıkla karşılaşır.Sarıova’ya iner inmez tanışma töreni yapıldı . Bu tanışma töreninde okul müdürü ile yapmak istediği inkılabı konuştu . Önceleri bunu hoş karşılamadı okul müdürü . Çünkü Şahin Efendinin sarığı bırakıp fes giydini biliyordu . İlk işi binaya çeki düzen vermekti . Bina okuldan çok viraneye benziyordu. Kasabada Necip isimli bir mühendis vardır . Okul tamiri konusunda Necip Beyin yardımları alınacaktı . Bu virane yıkılacaktı . Yıkım kararı çıkınca Sarıova halkında bir hareketlenme oldu .



    Bir grup sarıklı , bağnaz grup buna izin vermek istemedi . Fakat bir gece bu medrese yıkıldı ve inşaata başlandı.Şahin Efendi beş altı ay gizli gizli faaliyetlerini sürdürdü bu arada karşısına hurafi inançlılar çıkıyordu . Üsküplü Muallim,Zühtü Efendi ile mücadele etmek zorunda kaldı.En büyük mücadelesini Hacı Emin Efendi ile yaptı .Sebep Küçük Bedri’nin hafız olma isteğinin Şahin Bey tarafından geri çevrilmesiydi . Bedri’nin ağabeyi hafızlık okulunda yediği dayaklardan dolayı ölmüştü. Bedri’nin anneside onun hafız olmasını istemiyor Şahin Beyi destekliyordu .Ancak Hacı Emin Efendi boş durmuyor Şahin Bey hakkında olmadık dedikodular çıkarıyordu . Emin Dede mektebinin öğrencileri gün geçtikçe azalıyordu.Şahin Bey yeşil geceye karşı olan savaşını kaybettiğini düşündüğü anda Kurtuluş Savaşı çıktı.O da Sarıova’da kalarak Atatürk Devriminin çoşkulu havası içinde inkılaplarını geliştirmeye devam etti .



    3.KİTABIN ANA FİKRİ : İdealist olduğumuz konularda idealimizden ne kadar uzak olursak olalım vazgeçmemeliyiz .





    4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:



    Şahin Efendi : Yeşil geceye karşı amansız mücadele veren idealist bir öğretmen .



    Zeynel Hoca : Şahin Efendinin medreseden hocası .



    Boyabatlı Halil Hoca : Şahin Efendinin tatlı anılarının olduğu hocası .



    Deli Necip : Şahin Efendiye mücadelesinde yardımcı olan mühendis .



    Üsküplü Muallim : Medrese yanlısı bir hoca



    Zühtü Efendi : Hurafi inançlarla dolu bir vatandaş



    Hacı Emin Efendi :Küçük Bedri ‘ nin olayını çarptırarak ahaliyi Şahin Beye



    karşı kışkırtan bir vatandaş .



    Küçük Bedri : Hayatın ne olduğunu bilmeden okuldan kaçma hevesi ile hafız olmaya karar veren saf bir çocuk .





    5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:



    Atatürk Devrimi ‘ nin o coşkulu havası içinde çok güçlü sezgi ve gözlemlerle kaleme alınmış bu kitapta , toplumumuzun o günkü bütün büyük soruları , yürekli biçimde tartışılıyor . Biz subay adaylarının okuması gereken kitaplardan biridir .





    6. KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:



    1889’da İstanbul’da doğdu. Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi .Liselerde öğretmenlik, müdürlük , Milli Eğitim müfettişliği , Paris Kültür Ateşeliği yaptı . UNESCO ‘ da Türkiye ‘ yi temsil etti . Romanları , hikayeleri , tiyatro eserlerinin yanı sıra çeşitli çevirileri de vardır .





    HAZIRLAYANIN :





    İMZASI :



    ADI VE SOYADI : Kazım BURAN



    APOLET NO : 4516



    KISMI : 86