Rss Feed



  1. DUMLUPINAR TABURU 12NCİ BÖLÜK 3 NCÜ TAKIM KARARGAHI







    SIRA NO BL. TK./MG. AP. NO ADI SOYADI YANAŞIK DÜZEN EĞİTİM NOTU MUHAREBE EĞİTİMİ NOTU MEKANİK, NİŞANCILIK VE EĞİTİM NOTU ARA SINAV KANAAT UYG. SINAV ORT. ARA SINAV KANAAT UYG. SINAV ORT. ARA SINAV KANAAT UYG. SINAV ORT. RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM 1 12 3/Kh. 5325 F.VARDAR 2 12 3/Kh. 5327 Y. PARMAKSIZOĞLU 3 12 3/Kh. 5259 M. SÖZEN 4 12 3/Kh. 5418 B. ATAYEV 5 12 3/Kh. 6267 A.S. ÖZTÜRK 6 12 3/Kh. 5266 E.USLU 7 12 3/Kh. 6255 H.IŞIKLI 8 12 3/Kh. 6264 H. ÖZTÜRK 9 12 3/Kh. 5375 N. BAŞAKÇIOĞLU 10 12 3/Kh. 5366 S. GENÇAY





    BL.K. UYG.SIN.KOM.YDE.ÜYESİ UYG SIN KOM.MUH.EĞT.ÜYESİ



    ASKERİ EĞİTİM DERSLERİ UYGULAMALI SINAV NOT ÇİZELGESİ





    DUMLUPINAR TABURU 12NCİ BÖLÜK 3 NCÜ TAKIM 1 NCİ MANGA







    SIRA NO BL. TK./MG. AP. NO ADI SOYADI YANAŞIK DÜZEN EĞİTİM NOTU MUHAREBE EĞİTİMİ NOTU MEKANİK, NİŞANCILIK VE EĞİTİM NOTU ARA SINAV KANAAT UYG. SINAV ORT. ARA SINAV KANAAT UYG. SINAV ORT. ARA SINAV KANAAT UYG. SINAV ORT. RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM 1 12 3/1 5316 S. ÖZGEN 2 12 3/1 5263 A. KARAGÖZ 3 12 3/1 5363 T. RAMAZANOV 4 12 3/1 5424 H. YAYLALI 5 12 3/1 6251 F. ÇELİK 6 12 3/1 5267 V. ALTINOLUK 7 12 3/1 5425 M.TEMİZTÜRK 8 12 3/1 6282 A. YİĞİT 9 12 3/1 5410 S. ALPDENİZ







    BL.K. UYG.SIN.KOM.YDE.ÜYESİ UYG SIN KOM.MUH.EĞT.ÜYESİ





    ASKERİ EĞİTİM DERSLERİ UYGULAMALI SINAV NOT ÇİZELGESİ





    DUMLUPINAR TABURU 12NCİ BÖLÜK 3 NCÜ TAKIM 2 NCİ MANGA







    SIRA NO BL. TK./MG. AP. NO ADI SOYADI YANAŞIK DÜZEN EĞİTİM NOTU MUHAREBE EĞİTİMİ NOTU MEKANİK, NİŞANCILIK VE EĞİTİM NOTU ARA SINAV KANAAT UYG. SINAV ORT. ARA SINAV KANAAT UYG. SINAV ORT. ARA SINAV KANAAT UYG. SINAV ORT. RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM 1 12 3/2 5325 S. MORAÇ 2 12 3/2 5268 Y. S. DEMİREL 3 12 3/2 5383 H.ÇINGI 4 12 3/2 5411 M.BAKAN 5 12 3/2 5427 A.ÇAKIR 6 12 3/2 5258 R.CELALOV 7 12 3/2 5365 F. BOYRAZ 8 12 3/2 5430 M. DEMİR 9 12 3/2 6252 E. DİLBİLİR







    BL.K. UYG.SIN.KOM.YDE.ÜYESİ UYG SIN KOM.MUH.EĞT.ÜYESİ





    ASKERİ EĞİTİM DERSLERİ UYGULAMALI SINAV NOT ÇİZELGESİ





    DUMLUPINAR TABURU 12NCİ BÖLÜK 3 NCÜ TAKIM 3 NCİ MANGA







    SIRA NO BL. TK./MG. AP. NO ADI SOYADI YANAŞIK DÜZEN EĞİTİM NOTU MUHAREBE EĞİTİMİ NOTU MEKANİK, NİŞANCILIK VE EĞİTİM NOTU ARA SINAV KANAAT UYG. SINAV ORT. ARA SINAV KANAAT UYG. SINAV ORT. ARA SINAV KANAAT UYG. SINAV ORT. RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM RAKAM 1 12 3/3 5321 H.ERMURAT 2 12 3/3 5262 S.ÖZHAY 3 12 3/3 5354 F.DİLSİZ 4 12 3/3 6257 M. A. KAHVECİ 5 12 3/3 5421 M. BAYDUR 6 12 3/3 5273 A. ÖZDEMİR 7 12 3/3 5355 H.DOĞAN 8 12 3/3 6273 M. BEĞEN 9 12 3/3 5409 S. ERDEN







    BL.K. UYG.SIN.KOM.YDE.ÜYESİ UYG SIN KOM.MUH.EĞT.ÜYESİ








  2. Kitabın Adı : Mai ve Siyah



    Kitabın Yazarı : Halid Ziya UŞAKLIGİL



    Yayın Evi ve Adresi : İnkılap Kitapevi, Ankara cad. no:95 İstanbul



    Basım Yılı : 1992







    1.Kitabın Konusu : Babasını kaybeden bir gencin,ailesini gecindirmek için çektiği zorlukları ve yaşadığı ilginç olayları anlatıyor.



    2.Kitabın Özeti :





    Ahmet Cemil orta halli bir ailenin çocuğudur. Mülkiyenin son sınıfında babasını kaybeder. Annesi ve kız kardeşini geçindirmek zorunda olduğu için,okul bitince çalışmak zorunda kalır. İyi derecede yabancı dil bilmesine ve şiir yazma becerisine sahip olmanın dışında,elinden başka bir iş gelmemektedir. Şiir onun için her şeydir. Bütün çalışmalarını şiir üzerinde yoğunlaştırmak ister,ve mai bir gecede Tepebaşı bahçesinde otururken,bir hayale dalar:eserini bitirecek,bastıracak büyük bir şöhret ve servet kazanacaktır. Zengin bir aile çocuğu olan arkadaşı Hüseyin Nazmi ‘nin kız kardeşi Lamia ile evlenecektir. Ali Şekip, Hüseyin Nazmi gibi arkadaşlarıyla şiir ve edebiyat üzerine tartışır. Ahmet Cemil’in hayatındaki başlıca zevklerinden birisi budur. Raci gibi kendisini kıskanan birisine rağmen şiirde bir şeyler yapacağına inanmıştır. Diğer yandan Ahmet Cemil, Hüseyin Nazmi’nin kız kardeşi Lamia’yı sevmektedir. Başlıca gayesi onunla evlenmek, ona layık bir yuva kurmaktı. Mektebi bitirdikten sonra Ahmet Cemil, son derece sıkıntılı bir devre geçirir. Özel dersler vermek üzere evlerine gittiği öğrencilerin yaramazlıklarına katlanmak zorunda kalır. Böyle kişilerden para almak, ona pek zor gelmektedir. Dayanamayacağı bir duruma girince, bu sefer kitapçılara polis ve macera romanları tercüme etmeye başlar. Fakat kazandığı para ihtiyaçlarını karşılamaya yetmez. Geceler boyu uykusundan feda ederek yaptığı tercümelere hiç denecek kadar az para verirler. Aslında o, ne öyle eserleri tercüme etmek ister, ne de parasını sıkıntılar içinde almaya razı olur. Günün birinde Ahmet Cemil, Mirat-ı Şuun adlı gazeteye girer ve edbi romanlar tercüme etmeye başlar. Ve hayatı az da olsa düzene girmiştir. Hatta gazete sahibi Hüseyin Baha Efendinin oğlu Vehbi Bey, Ahmet Cemilin kız kardeşi İkbal ile evlenir. Ahmet Cemil kız kardeşinin mutlu olması için güzel bir düğün yapar. Fakat bu evlilik İkbale saadet getirmez. Birbirlerini daha önce tanımadıkları için anlaşamazlar. Vehbi Bey küstah ve aynı zamanda çok içen kötü bir insandı. Karısı İkbal hamile olduğu sırada evindeki hizmetçilerle ahlaksız davranışlarda bulunuyor ve gönül eğlendiriyordu. Bir gece Vehbi, yine sarhoş bir vaziyette eve gelir ve eşini döver, onun hamile olduğunu düşünmeden attığı tekmeler karısının çocuğunu düşürmesine sebep olur. Bunu öğrenen Ahmet Cemil, arkadaşı Ali Şekip’in yanına gider. Annesinden kalan küpelere Emniyet Sandığı’na rehin verebilmesi için arkadaşını yardımını isteyecektir. Kız kardeşini kurtarmak için her çareye başvurur. Fakat hiç bir tedbir İkbali kurtarmaya yetmez. Daha sonra Vehbi ile aralarında çıkan bir kavga yüzünden gazetedeki işinden atılır. Hüseyin Nazmi Dışişlerine tayin edilmiştir. Ahmet Cemil onu ziyarete gider. Bir aya kadar memleketten ayrılacak olan Hüseyin Nazmi, sevineceğini zannederek Ahmet Cemil’e bir başka haber daha verir: Lamia’yı bir subay ile evlendirecektir. Ahmet Cemil, Lamia’yı ilk tanıdığı günlere, Lamia’nın çocukluk günlerine ait tek tük hatıra kırıntılarını bir daha yaşar. Lamia’yı, ailesinin ısrarıyla evlenmeyi kabul etmiştir diye düşünür ve bir an aşkını itiraf etmek ister. Ama yoksulluğu ve zor durumda olduğu aklına gelince bundan vazgeçer. Önce kardeşi, sonra Lamia...ve geride hiç kimse kalmamıştır. Ahmet Cemil bir müddet eserini düşünür. Artık bir manası kalmamış olan eserini, bütün ömrünü harcadığı şiirlerini kötü bir anında yakar. Ocakta yanan kağıt parçalarını, ağlayarak seyreder. Madem Hüseyin Nazmi gidiyor. O da gidecektir. Bir gün arkadaşları ile Taksim bahçesinde otururlarken ileriye ait tasarladıklarını hatırlar. O hayallerden geriye hiç bir şey kalmamıştır. Şimdi o da bir vazife alıp uzaklara gidecektir. Kendisine kırgınlıktan başka hiçbir şey vermeyen bu İstanbul dan kaçacaktır. Yemen de bir kaza kaymakamlığını görevini kabul eder. Dertli annesini de alarak vapurla yola çıkar. O gece Hüseyin Nazmi de Paris’e hareket etmektedir. Gece karanlığında son defa İstanbul’u, Cihangiri seyreder. Deniz ve şehir yoğun bir karanlığa gömülmüştür. Vaktiyle Tepebaşı’nda, gözlerine bir elmas yağmuru gibi görünen ışıklar sanki sönmüştür. Şimdi her taraf simsiyahtır. Ahmet Cemil <> diye düşünür. Artık o, hayatın biçareliği ile alay eden ışıklardan kaçacak, belki de gittiği uzaklarda saadeti bulabileceklerdi.....





    3.Kitabın Ana Fikri : Bir gencin hayatı boyunca yanlızca kendi ve ailesi için yaşadığını ve bundan da hiçbirzaman usanmadan onların mutluluğunu aramaya çalısmasıdır.





    4.Kitaptaki Olayların ve Şahısların Değerlendirilmesi : Kitaptaki olaylar birbirini takip eden bir tren gibi, yani atlama yapmadan güzel ve anlaşılır bir ifade kullanarak kitabın açık ve gerçekci olduğu ön planda tutulmuştur.Şahıslara gelince yine her romanda olduğu gibi iyi ve kötü tiplemeler bu romanda da yer almıştır.Şahısların eleşrtiri yapılacak bir yönü ortaya atılmamıstır.





    Ahmet Cemil; Romanın en önemli kahramanını temsil eder. Romantik,hayalperest ve kültürlü bir genç.



    Hüseyin Nazmi; Ahmet Cemil’in mektep ve sanat arkadaşı.



    Ali Şekip;Mirat-ı Şuun gazetesi başyazarıdır. Ahmet Cemil’in yakın dostudur.



    Raci; Eski edebiyat taraftarı,kıskanç,ayyaş,dedikoducu bir insan.



    İkbal;Ahmet Cemil’in kız kardeşi, talihsiz kadını simgeler.



    Lamia;Hüseyin Nazmi’nin kız kardeşi, Ahmet Cemil’in gizli aşkı.



    Vehbi Efendi;Mirat-ı Şuun gazetesinin sahibinin oğlu. Romanın kötü tipi. İkballe evlenir ve ölümüne sebep olur.



    5.Kitap Hakkında Şahsi Görüşler : Kitaptaki olylar çok güzel bir ifadeyle dile getirilmiş ve anlatılmıştır.Bir gencin hayatı boyunca çektiği çileleri sanki;bir sıra halinde ve birbirini izleyen bir sıra halinde ele alması romana ayrı bir tad katmıştır..





    6.Kitabın Yazarı hakkında kısa bilgi :



    Servet-i Fünun romancılarındandır. 1866 da İstanbul da doğdu. İlk tahsilinden sonra Fatih Askeri Rüştiyesi’ne gitti ve 17 yaşında okuldan ayrıldı. 1884’te “Nevruz” gazetesini daha sonra “Hizmet” ve “Ahenk” gazetelerini kurdu. İzmir Rüştiyesinde Fransızca öğretmenliği yaptı. İdadide Türk Edebiyatı dersi okuttu. Reji Müdürlüğü Başkatibi oldu. Serveti Fünun dergisine girdi ve en büyük romanları burada yayımladı. Darülfünunda batı edebiyatı dersleri verdi. Mabeyin Başkatibi, Ayan Üyesi oldu. 1945 yılında doğduğu yerde öldü. Modern Türk hikaye ve romanının babası sayılır, çevirileri de vardır.















    HAZIRLAYANIN ;





    İMZASI :



    ADI VE SOYADI : İSA KOÇ



    APOLET NUMARASI : 3303



    KISMI : 57



    TARİH : 21/05/2002



  3. TÜRK DİLİ VE KOMPOZİSYON-I DERSİ

    28 Ağustos 2011 Pazar


    KİTAP ÖZETi



    KİTABIN ADI RAMSES, KADEŞ SAVAŞI KİTABIN YAZARI CHRISTIAN JACQ ÇEVİREN : A.RIZA YALT YAYIN EVİ VE ADRESİ REMZİ KİTAPEVİ / İSTANBUL BASIM YILI 6 NCI BASIM 1999



    1.KİTABIN KONUSU :



    M.Ö. 13.yy.da Mısır firavunu I.Seti’nin ölümünden sonra yerine geçen oğlu II.Ramsesin mücadelesi ve hititlilerle yapılan Kadeş savaşını anlatmaktadır.



    2.KİTABIN ÖZETİ :



    II. Ramses, babası I. Seti’nin ölümünden sonra M.Ö. 1279 yılında tahta çıkmış, genç yaşı ve deli dolu haraketleri ile tepkiler almıştır. Bu işi yapabilecek, yani Mısır’ı yönetecek bir firavun olarak görülmemiştir. Ayrıca kendisinin firavun olması gerektiğini düşünen ağabeyi Şenar’ın da büyük düşmanlığına maruz kalmıştır. Bunlara rağmen Ramses, büyük başarılara imza atmış, çeşitli yerlere tapınaklar yaptırmış, Pi-Ramses adında bir kent kurmuş ve Memfis’te bulunan ülke merkezini buraya taşımıştır. Böylece çevre ülkelerin oluşturdukları tehlikelere karşı yapılan savunma savaşlarını da daha hakim bir yerden yönetmeyi amaçlamıştır.



    Fakat ağabeyi Şenar, vazo ticareti ile uğraşır görünen bir Hitit casusu ile işbirliği yaparak, kardeşi Ramsesi Hititliler karşısında yenik duruma düşürüp onun yerine firavun olmayı ve ülkeyi yönetmeyi amaçlamıştır. Kız kardeşi Dolant ve kocası, kendini Libyalı bir büyücü olarak tanıtan Ofir isimli, Hitit casus şebekesinin başı olan birinin yalanlarına kendilerini kaptırarak Ramses’e ve karısı Nefartari’ye karşı çeşitli kötülükler yapmaya kalkışmışlardır. Ofir, tek tanrılı bir dini yaymaya çalışan biri olarak kendini tanıtmış, Ramses’in ve yandaşlarının inandığı tanrıların sahte olduğuna ve ülkeyi felakete götüreceğine halkı inandırarak taraftar toplamaya başlamıştır. Böylece, çok tanrılı bir din anlayışı olan Mısır’da iç kargaşalık yaratmaya çalışmıştır. Aynı zamanda Ramses’e ve karısına karşı büyüler yaparak onları yok etmeye çalışmıştır. Fakat bütün bunların altında yatan asıl amaç yaptığı casusluğu örtbas etmek, Hititlilere daha rahat bir biçimde mesajlarını iletmektir.



    Bütün bu olumsuzluklara karşın talih, Ramses’ten yanadır. Ayrıca yakın arkadaşlarından dış işleri ustası Aşa, yılan oynatıcısı ve büyücü Seatu ve başkatibi Ameni ona her konuda yardım etmekte, bütün kötülüklere karşı onun yanında yer almaktadırlar. Ayrıca Ramses’in yakın korumalığını üslenen aslanı ve köpeği de ona hiçbir düşmanı yaklaştırmamaktadır.



    Ülke içinde bu kadar entrika, ülkeyi ve Ramses yönetimini yok etmeyi amaçlayan bu kadar faaliyetin yanında dış tehdit olan Hititliler de boş durmamakta, Mısırlılara karşı bir saldırı planlamaktadırlar. Bunun öncesinde Mısır yönetimindeki çeşitli kaleler ele geçirilmiş fakat kesin bir savaş ilanında bulunulmamıştır.



    II. Ramses, bütün bunları izledikten sonra ülkesini ve askerlerini bu savaşa hazırlamaya başlamıştır. Emrindeki komutanlar ve askerler ise, bu savaşın ülkeyi felakete sürükleyeceğini, Hititlilerin Mısır’ı yenip ülkeyi paramparça edeceklerini savunarak bir anlamda korkularını ifade etmişlerdir. Fakat Ramses, kendinden emin bir şekilde savaşın ülkesi ve firavunluğu için gerekli olduğunu ileri sürerek adamlarını ikna etmiştir.



    Bir süre sonra hazırlıklarını tamamlayan Ramses, ilk olarak Hititlilerin ele geçirdiği, daha doğrusu satın aldığı kaleleri kolaylıkla geri alır. Daha sonra gözde kalesi olan, eski Mısır dilinde Kode, bugünkü adıyla Tele-Nebi-Mind olarak adlandırılan Kadeş’te çarpışmaya karar verir. Bu kararda en önemli etken, Hititlilerin içine casus olarak sızan Aşa’nın verdiği bilgiler olmuştur; çünkü Aşa Hititlilerin içine sızıp onların saldırı planladığını öğrenmiş, fakat ülke dışına çıkarken yakalandığı için sadece “Kadeş-Tehlike-Çabuk” mesajını iletebilmiştir.



    Ramses de bu mesajla Kadeş’e doğru harekete geçmiştir. Amacı Humus’un güneybatısında, Asi ırmağı kıyısında bulunan Kadeş’i ele geçirmektir. Bu amaçla emrindeki 4 tümen ve yardımcı kuvvetlerle bugünkü Suriye’de çeşitli kaleleri ele geçirir, oradan da Kadeş’e yönelir. Buna karşılık da Hititlerin imparatoru Muvatallis Kendisine bağlı devletlerden büyük bir birlik oluşturur. Tabii bu arada Hititliler arasında da çeşitli entrikalar ve iktidar savaşları olmaktadır. Hitit İmparatoru Muvatallis, oğlu Urhi-Teşhup’a orduyu eğitme görevi vermiştir fakat ona güvenmemektedir. Bu nedenle asıl savaş planını oğluna açıklamamış, yerine onun kardeşi iyi bir diplomat olan Hattuşil ile ortaklaşa bir plan geliştirmiştir. Muvatallis, bu savaşın kendi imparatorluğunu sağlamlaştırmak ve Hititlilerin yayılmacı politikasına ters düşmediğini göstermek ister. Oğlu Urhi-Teşhup da savaşın başarısına sahip çıkarak iyi bir komutan olduğunu kanıtlayıp babasının tahtına geçmeyi planlamaktadır.



    Muvatallis, kendi birliklerini ve bağlı devletlerden oluşturduğu birliği kentin arkasındaki tepeye saklar; fakat ordunun daha kuzeyde Halep’te olduğu yönünde yanıltıcı haberler yayar. Ramses’in Kadeş yakınlarına geldiğinde çıkardığı bir keşif kolu, köylü kılığında iki Hititli öncü askeri yakalayıp getirir. Bu askerlerin söylediklerine kanarak Asi ırmağı vadisi boyunca dar bir yürüyüş kolu halinde ilerlemeye başlayan Ramses ve ordusu tepenin ardından çıkan Hititlilerle karşılaşınca şaşkına döner. Hititliler ırmağı geçerek Mısırlıların 2 nci Tümenini bozguna uğratır ve Mısır kampına doğru hücuma başlarlar. Ardından 1 nci Tümeni de dağılan Ramses, Hititlilere arkadan saldıran yardımcı kuvveti, aslanı, ve kendisinde bulunduğu iddia edilen güneşin gücüyle Hititlileri ırmağın kıyısına kadar itmeyi, böylece savaş alanını elinde tutmayı başarmıştır. Hatta Hititliler bir süre sonra Kadeş kalesine sığınmak zorunda kalırlar. Ramses kaleyi kuşatır, fakat ele geçiremez. Muvatallis, savaşın galibi olarak Ramses’i gösteren ve kendisini yenilmiş ilan eden resmi bir belgeyi Ramses’e vererek kuşatmayı kaldırmasını ister. Ramses bunu kabul eder, fakat bu kararında esas etken, Hititlilerin elinde esir bulunan yakın arkadaşı Aşa’dır. Böylece Ramses, Aşa’yı kurtarır ve arkadaşlığa verdiği önemi kanıtlar.



    Daha sonra ülkesine dönen Ramses, muzaffer bir komutan ve güçlü bir firavun olarak ülkesinde coşkuyla karşılanır. Burada ağabeyi Şenar, yaptığı kötülükler ve işlediği suçlardan dolayı Maat yasasına uygun olarak tutuklanır, fakat ellerinden kaçar. Casus Ofir de ülkeden kaçar. Ofir’in etkisinde kalan Musa, Ramses’in kız kardeşinin kocasını öldürdükten sonra ülkeden kaçar ve Yahudileri biraraya getirmeye çalışır. Yavaş yavaş tek tanrıcı anlayış içinde Tanrı’ya yönelmiş, peygamberliğini ilan ederek firavuna karşı çıkmaya hazırlanmaktadır. Bu arada casus Raya, bir kaza sonucu ölür. Dolant ise, Ofir’in öldürdüğü kişiler hakkında bilgi sahibi olduğundan, Ramses’in gazabından kurtulmak için geride ipucu kalmaması amacıyla Ofir ile birlikte kaçar.



    Firavun II. Ramses’in ülkesi ve firavunluğu o anda tehlikeden arınmış görünmektedir, fakat tehlikeler tamamen yok olmamıştır. Ramses’in bütün düşmanları, ona ve Mısır topraklarına karşı tekrardan güçbirliği yapıp saldırmak için uygun zamanı beklemektedirler.





    3.KİTABIN ANA FİKRİ:





    Ramsesin ülkesini ve firavunluğunu kurtarmak için tehlikelere karşı insan üstü azmi örnek almalıyız ve çevremizde bize yakın davranan her insana inanmamalıyız.Düşmanlarımıza karşı hazırlıklı olmak zorundayız.





    4. KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:





    Ramses: Mısır firavunudur. Ülkesindeki insanları herşeyden üstün tutan uzun boylu sarışın renkli gözlü liderdir. Kesin ve doğru kararlar verebilen bir çok şeyi önceden sezebilme yeteneğine sahip olan Ramses uzlaşmacı yanı ile de dikkatleri çekiyor.





    Ameni : Firavunun sandalet taşıyıcısı ve özel sekreteri olan bu kişi kambur ve çok zayıf olmasına rağmen durmadan yiyen birisidir. Devlettin bütün evrak işlerini halleder. Kimselere güvenmediği için temizliği bile ona aitir. Kral’ın üniverste ve çocukluk arkadaşıdır. Aralarında gizli bir bağ vardır. Biraz somurtkandır.





    Aşa : Eskilerin ajanı iken Kadeş savaşından sonra dışişleri bakanı olmuştur. Parlak ve üstün bir zekaya sahiptir. Kadınlara çok düşkündür. Kralın yine üniversite ve çocukluk arkadaşıdır. Hatti’den dönerken yolda Urhi-Teşup tarafından öldürülmüştür. Barışa çok büyük katkısı olmuştur.





    Nefertari: Kralın sonsuz aşkıdır. Kralı erken yaşta terk etmesine rağmen kızı Meritamon’u arkasında bırakmıştır. O tam bir kraliçedir. Ülkenin yönetimine her zaman katılmıştır. O da Ramses’e büyük bir aşk duymaktaydı.





    Seremena: Sardunyalı olarakta bilinir. Eski korsan olmasına rağmen bu iri yapılı adam Ramses’in özel koruması ve ayrıca sarayda sözü geçen birisidir. Mısır ile alakalı bir çok olayı aydınlatmıştır. Kadınlara zaafı vardır. Urhi-Teşup tarafından öldürülmüştür.





    Urhi-Teşup: Hitit imparatoru Hattuşil’in yeğenidir. Babasını öldürdükten sonra Mısır’a kaçmıştır. Bura da Ramses tarafından serbest bırakılır. Fakat o Ramses için hiç iyi şeyler düşünmez. Bir çok olaya karışır. Ramses’I öldürme planları yapar. Başarısız olur. Son olarak Libya şefiMalfi ile birlikte Mısır’a karşı savaşırken Seremena tarafından öldürürülür.





    Mat-Hor : Hitit kraliçesi iken iki ülkenin refahı adına Mısır kraliçesi olur. Fakat yeteneksizdir. Güzelliğini kullanmaya çalışır. Başarılı olamaz. Ramses ten onu zehirlemeye yeltenecek kadar nefret etmektedir. Ayrıca Urhi-Teşup’un sözlerinden de etkilenmiştir.





    5.KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:



    Yazar kitabında genellikle tedaylara ve tasvirlere yer ayırmış.Bunun yanında olayların farklı çevrelerde geçmesi romanı akıcı kılmış ve monoton bi havadan uzaklaştırmıştır.Konu olarak ele aldıgımızda roman her insana güvenemeyeceğimizi ve zorlukla karşı olan azim duygusunu aşılıyor.





    6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:



    1947'de Paris'te doğdu. 13 yaşındayken hayatına yön verecek kitabı okudu: Jacques Prienne'nin "Eski Mısır Uygarlığı Tarihi". Bunu takip eden 5 yıl içinde roman yazdı. Böylece edebiyat kariyeri başlayan Jacq, 50 yaşına geldiğinde 50'nin üstünde eser vermişti. 17 yaşında Mısır'da geçirdiği balayı sırasında II. Ramses'in devrilmiş olan dev heykeliyle ilk kez karşılaştı. Jacq'ın kaderi artık belirlenmişti. 21 yaşında Sorbonne Üniversitesi'nde Mısır bilimi (Egyptology) ve arkeoloji eğitimi gördü. Çalışmalarını sürdürüp Eski Mısır konusunda doktora yaptı. 1986'da doktora tezi Editions du Rocher tarafından yayınlandı. Böylece akademik kariyeri ve ünü sağlamlaştı. 20 bilimsel makale yayınladı. "Büyük Firavunların Mısır" adlı makalesi 1981'da Academie Française ödülünü aldı. 1987'de yazdığı "Mısırlı Champollion" adlı romanıyla dikkatleri çekti ve büyük bir ün kazandı. Tehlikede olan tarihi alanların korunması için halen başkanlığını sürdürdüğü Ramses Enstitüsü'nü kurdu. 1995 yılında Alexander Dumas'nın ve 19. yüzyılın diğer ünlü dizi roman yazarlarının izinden giderek II. Ramses'in hayatını anlatan 5 ciltlik romanını yazdı.





    HAZIRLAYANIN :





    İMZASI :



    ADI SOYADI :Timur Cem Halvacı



    APOLET NUMARASI :4530



    KISMI :86



    TARİH :10.04.2002




  4. KİTAP ÖZET FORMU







    KİTABIN ADI : KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA BİR İZDİVAÇ KİTABIN YAZARI : Hüseyin Rahmi GÜRPINAR YAYIN EVİ ADRESİ : İnkılap Kitabevi BASIM YILI : 1968





    1. KİTABIN KONUSU : KUYRUKLU BİR YILDIZIN DÜNYAYA ÇARPACAĞI HABERİ VE KADIN İLE ERKEK ARASINDA OLAN ÇATIŞMALAR VE DOĞAN BÜYÜK BİR AŞK ANLATILIYOR.





    2. KiTABIN ÖZETİ : 1910 yılının Mayıs ayında Halley Kuyruklu Yıldızı’nın dünyaya çarpacağı söylentisi yayılır. Bu haber dünyada olduğu gibi İstanbul’da da bir panik yaratır. Kenar mahallelerdeki cahil kadınlar da bu işi kendi anlayışlarına göre yorumlarlar.Romanın kahramanı olan İrfan Galib’de bu mahallede oturmaktadır.Zengin bir ailenin oğlu olan İrfan ,batı ilimlerini tahsil etmiş ,geniş fikirli fakat tuhaflıkları olan bir gençtir. Yolda peçeli bir kadın görür.Onun çok güzel ve bilgili bir genç kız olduğunu hayal ederek peşine takılır.Bir çok tesadüften sonra ,bu güzelle ilgili hayaller kurar.Acemice bir konuşma girişiminden sonra kadın tarafından terslenir.Bu olay onu büyük bir kadın düşmanı yapar. Kadınların zayıflığı ile ilgili makaleler yazar.Kadınları korkutarak küçük düşürmek için Halley Kuyruklu Yıldızı ile ilgili konferanslar düzenlemeye karar verir. Anatomi ,astronomi,fizik karışımı tuhaf konferransına ,bir de kuyruklu yıldızın çarpmasıyla kopacak olan kıyameti tasvir eden korkunç rüya ekler.Bir süre sonra maceraperest bir kadından mektup alır.İrfan bu mektuba coşkun ve duygulu bir cevap yazdıktan sonra konferansının ikinci bölümünü hazırlar.Ev halkını ,mahalle esnafını kıyametin kopacağına inandırmıştır.Herkes birbirine itiraflarda bulunarak helalleşir.İkinci konferansta İrfan’ın kıyamet sahnesini tasvir ettiği sırada ,önceden hazırladığı küçük oyun sahnelenir.Etrafta patlayan çatpatlar ,fişekler ,yukarı katta devrilen masa ve dolaplar ,kadınları çılgına çevirir. Bu sırada tanımadığı hayranı ile mektuplaşması sürmektedir.Onun hakkında çok kötü şeyler öğrenmesine rağmen kadına evlenme teklif eder.Kadının bu evlilik için bir şartı vardır. Kuyruklu yıldızın çarpacağı ana kadar İrfan’a yüzünü göstermeyecektir. Halley’in görüneceği gün düğün yapılır.Evin damında dürbünle gökyüzünü araştıran gelinle güvey arasında bilimsel , felsefi ,uzun konuşmalar geçmektedir. Genç gelin ,evliliğinin ilk gününden aklını ,bilgisini kocasına ispat ederek, eşit şartlarda sürecek bir beraberliğin temelini atmıştır.Gelin hanım İrfan’dan kadınların öcünü almak için bir oyun yapmıştır ve bu oyunun sonunda İrfan’ın ona iyi bir koca olacağını anlamıştır.







    3. KİTABIN ANAFİKRİ : İnsanların cahilliklerinden dolayı farklı yorumlanan bazı olaylar sonucunda ,kandınların ve erkeklerin eşit şartlarda muhakeme gücüne sahip olduklarını ve kurulan yeni bir yuva anlatılıyor.







    4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ :







    İRFAN GALİB :Batı tahsili görmüş, yaratıcı zekasını iyi kullanan insanları çok rahat etkileyebilen tuhaf ,yakışıklı bir gençtir.





    LÜTFİYE : İrfan’ın evlendiği ,zeki ve güzel ,iyi bir eğitim almış hanımefendidir.





    EV HALKI :Cahil, herşeye çok rahat inanabilen sevdiklerine yürekten bağlı olan kişiler.





    ESNAF : Her duyduğuna çok çabuk inan ,araştırmayı sevmeyen cahil insanlar.







    5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER : Kitapta ustaca hazırlanmış entrikalara yer verilmiş. Toplumun çok çeşitli alanlardaki günlük yaşayışı ,değer hükümleri eleştirilmiştir.Batı özentisi olanlara şiddetle çatılmaktadır.Bunun için yazar ,mizah unsurunu ustalıkla kullanmıştır.Mizahi boyutuyla düşündüren ,okurken değişik dünyalara götüren güzel bir roman.





    6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ :Hüseyin Rahmi ,romanlarının sayısı ,konuyu elealış tarzı ,tiplerinin canlılığı ,değişik üslubu ile önemli bir romancıdır.Yazar natüralizm ,realizm ve romantizm gibi akımların hepsinden faydalanmıştır. Sağlığında yayımlanan bazı romanları:



    -Şık (1889) ,İffet (1896) ,Mürebbiye (1899) ,Metres (1899) ,Şıpsevdi (1911) ,Gulyabani (1912) ,Hakka Sığındık (1919) ,Efsuncu Baba (1924) ,Gönül Bir Yeldeğirmeni (1943)



    Hikayeleri:



    -Namusla Açlık Meselesi (1920) ,Katil Buse (1934) ,İki Hödüğün Seyahati (1933) ,Tünelden İlk Çıkış (1934) ,Gönül Ticareti (1939) ,Melek Sanmıştım Şeytanı (1943).



















    HAZIRLAYANIN :



    İMZASI :



    ADI SOYADI : İsmail TÜLÜMEN



    APOLET NO : 1711



    KSIMI : 15




  5. KİTAPÖZET FORMU





    KİTABIN ADI KURTLAR SOFRASI KİTABIN YAZARI Atilla İLHAN YAYIN EVİ VE ADRESİ İŞ BANKASI yayınları BASIMYILI 2002



    1.KİTABIN KONUSU:



    Toplumsal ilişkiler ve sorunlar ışığında ele alınan bireyler arası ilişkiler, Atilla İLHAN tarafından detaylı bir boyutla incelenerek işlenmiştir. Kitapta ülkedeki iş çevrelerini, basın ve eğlence endüstrisini gazeteci Mahmut Bey’in kişiliği de ele alınarak, yaşanan dönemi tüm çıplaklığı ile ortaya koymuştur.



    2.KİTABINÖZETİ:



    Mahmut Bey, üzerinde çalıştığı haberlerle ilgili olarak Katip Rıza ile görüşmek üzere randevulaşır. Fakat randevu yerine geldiğinde ortada katip yerine bir başkası ile karşılaşır. Kendisini Katip Rıza’nın gönderdiğini söyleyen kişi; kendisi ile gelmesini ister. Beraber giderken iki kişi daha ortaya çıkar ve üçü birlikte Mahmut Bey’in üzerine saldırırlar. Mahmut Bey, bir yolunu bulur ve aralarından kaçarak kurtulur. Mahmut Bey, Katip Rıza’ya ulaşamamıştır ve onu mutlaka bulması gerekmektedir. Buluşmayı önceden öğrenen gangster bozuntuları Katip Rıza’yı iyice benzetip bir köşeye atmış ve başına da üç nöbetçi bırakmışlardır.



    Mahmut Bey Katip Rıza’nın izini bulur. Hemen bir plan yaparak Katip Rıza’yı gangsterlerin elinden kurtarır ve beraberce Beyazıt’ta Acem’in Sabahçı Kahvesi’nde soluğu alırlar.



    Mahmut Bey sigarasını içerken aklından tek geçen şey Sezai YILMAZ’nın adresini bulmaktır. Ancak bu adam ve onun adresi sayesinde, birbiri ile ilgisi yokmuş gibi gözüken birçok olay çözülebilecek, aynı zamanda arsa spkülasyonuna ve inşaat yolsuzluklarına kadar birçok olayın perde arkası aydınlanacaktır. Katip Rıza intikamını almak için Yazmacı’nın adresini bulur. Mahmut’u bir düşüncedir alır. Böyle bir sırada İstanbuldan ayrılmak, gazeteyi ve Ümit’i bırakmak doğrumu diye uzun süre düşünür. Mahmut ERSOY tüm bu düşüncelerinden sıyrılarak İZMİR’e gitmeye karar verir.



    Gazetenin diğer çalışanlarından Ragıp da tedirgindir. Akşamdan beri elini ayağını tutan onu dürüst bir iş sahibi etmeyen huzursuzluğun altında tevkif edilme korkusu bulunmaktadır. Siyasetin ne kadar çetrefilli bir iş olduğunu o zaman anlar. Ama gazetecilik iç güdüsü ile duyduğunu, gördüğünü yazmak istediği de vardır. Ona ters gelen taraf, sustuğu zaman korkuyor anlamının ortaya çıkmasıdır. Gazetede çıkan fıkranın konusu olan adam; iki defa haklı çıkması, üç defa yerinde tenkidi yüzünden yarın cezaevini boylayacak olursa korku düpedüz içine girmiş anlamına gelecek. Birden aklına Mahmut’un sözleri gelir.



    - “ … sen bir iki seçimle her şeyin küt diye yoluna gireceğini mi sanıyordun? Yok be. Ragıp! Asıl çekişme bundan sonra başlayacak bu gelenler gidenlerden farklı olmadıkları, hatta belki daha kötü oldukları için, bütün ettikleri vaatlerin altından kalkmak isteyeceklerdir. Sen, ben karşılarına dikilmezsek, bunca gayreti, bir iyimserliğe harcamış olmaz mıyız?”



    Kirli işlerin adamı İbrahim, iri ve ağır bulduğu suratındaki yuvarlak gözleri ile Mordohay’ı ve Seyit Sabri’yi etkisi altına alır. Mordohay’ı içten içe bir korku sarıyor. Seyit Sabri’nin baş eğdiyi bir fikre baş kaldırma ise, Mordohay’ın adeta vazifesidir. O kadar mı? Birisi nasıl kıpır kıpır koltuğunda ve dünyadaki yerinde kendisini rahatsız hisseder; Oysa öteki iğneli beşikte olsa bile, bir bulut kadar rahattır. Birisi nasıl küçük hesapların, buçuk liretlerin birkaç sıfırlı küstah çeklerin, büyük bonoların adamıdır. Mordohay’la iki çift lakırtı etmek sorunda kalırsanız, kendinizi gerek sosyal, gerekse entellektüel bakımdan hiç değilse size eşit bir kimse karşısında mı bulursunuz? Seyit Sabri, sakallarını tel tel gözümüzün camına batırarak, size mutlaka kapıcı muamelesi yapılacaktır. Ama birincisi Yiddiş ve İbranice dahil altı dil konuşurmuş. Konuşmakla da kalmaz, bütün bu dillerde yayımlanan kitapları bulur buluşturur, ipek böceği Sabri ile okurmuş.İkincisi ise yarım Fransızcası ve İngilizcesi ile gittiği ve gideceği herhangi bir yabancı ülkede, yemek listelerinden ve uçak tarifelerinden başka, hiçbir şeyi okumak külfetine katlanmazmış. İkisi de döviz kaçakçılığı yapar ama Yardımseverler Cemiyeti hesabına hayır işlenmiş gibi …



    Gece sabaha karşı balıkçılar denizde başsız bir erkek cesedi bulurlar. Bir dizi araştırma sonucunda başsız bedenin Mahmut ERSOY’ a ait olduğu anlaşılır. Faili meşhul bir cinayet olarak kayıtlara geçer.



    Mordohay ve Seyit Sabri’nin ellerini uzatmadığı köse, burunlarını sokmadığı delik kalmamıştır. Bir o uçtan, diğer uca, taa otuzlardan beri ithalat, ihracat derken, oluk oluk para akıtan bir kazanç değirmeni kuruvermişlerdir. Limanlardan gemiler mi kalkıyor? Sözün gelişi Hamburg limanında gemiler mi bekliyor? Marsilya’da Rıhtım işçileri kendilerini kamçılayıp simsiyah bir gemiye büyük kasalar mı yüklüyor? Her şey bu tırnaklarını kemiren Yahudi Mordohay MORDA için ! Bankalar caddesinde, Şişhane’ye en yakın, en müthiş üç binadan birisinin giriş kapısında beyaz mermer üzerine siyah harflerle “ Akın İş Hanı ” yazıyor. Bu han şirketin; Şirket Seyit Sabri ile Mordohay’ın malı. İbrahim CURA’nın hesaplarına göre, onlar sadece ithalat ve satış kârları üzerine yaşasalar, yıllık safi gelirleri bütün lükslerine yeter de artar bile. Oysa taban tabana zıt her halleri ve hareketleri ile birbirlerini iten bu iki adam Seyit Sabri ve Mordohay, yanlız bir noktada tartışmasız birleşiyorlar.: Daima daha çok kazanma ! Servet bir yerden sonra bütün dikişleri söküyor; ardından koşanları hep usul usul kanun dışında hem de fark ettirmeden beşeri olmayana götürüyor. Biri otuz beş yıllarında buhran sırasında, biri vergi zamanında, iki büyük iflas tehlikesi geçirdikten sonra firmasını kale gibi korumuş para avcısı iki canavar.



    Bu canavarın işlerine burnunu sokanlar da Mahmut Bey gibi görüyorlar.



    Mahmut ERSOY bir İnkilap çocuğuydu! Bir İnkilap Şeyhi idi.



    Basını, diyor; parayla soysuzlaştırmak istiyor. Çünkü yanlız paranın kuvvetine inanıyorlar. Ahlak ölçülerini de yapan bu; saadet ölçülerini de. Daha çok kazanmak, daha zengin olmak için, iktidara mı gelmeli? Bunu açıklamaya kalkışan, ya besleyip evcilleştirecekler ya da kaba kuvvete başvurup, dize getirmeye çalışacaklar. Onların karşısında, her şeyden çok, halka ve fikirlere tutunmak gerekli. Halka ve devrimci fikirlere.



    Bu böyle yürümez, Ümit! dedi. Bir şeyler yapmayı düşünmek gerek. Artık bir şeyler yapmayı düşünmek yeter, artık bir şeyler yapmak lazım. Gerekirse tehlikeli hatta ümitsiz, fakat sonrakilere örnek teşkil edebilecek, elle tutulur, gözle görülür hareketler! Onlar duruyorlar mı? Baksana çatal dişleri, çamurlu burunlarıyla, kurtlar gibi herşeyi göze alarak saldırıyorlar. Ete, ekmeğe, suya her şey onların pençeleri arasında kalıyor. Memleket bir kurt sofrasına döndü. Bu vaziyet karşısında, senin, benim, yapabileceğimiz pek fazla bir şey yok.



    Fakat asıl, en önemli sözünü Ümit’i usulca öptükten sonra dudaklarını kulağına yaklaştırıp gizli bir aşk sözü gibi fısıltıyla söylemişti.



    Memleket bir kurtlar sofrasına dönmüş ise isyan haktır.









    3.KİTABIN ANA FİKRİ:



    27 MAYIS öncesinde Türkiye’deki, iş çevrelerini, basın ve eğlence endüstrisini,gençlik kesiminin durumunu yansıtmış,bir memleketin nasıl kurtlar sofrası haline gelebileceği hakkında bize ders vermiştir.



    4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ:



    Mahmud Ersoy: Romanın kahramanı Kurtuluş Savaşı'na katılmış, Kuvayı Milliye ruhuyla dolu Hüsnü Faik Bey'in çıkardığı ve "1945'te diktatörlüğe ilk baş kaldıran gazetelerden" Birlik gazetesinde yazardır.



    Zihni Keleşoğlu: Atatürk devrim ve ilkelerini yaşatmaya azimli bir kadronun karşısında cami yaptırarak para hırsını gizlemek, bağışlatmak isteyen bir tip



    Hüsnü Faik Bey: Birlik gazetesi sahibi,Mahmud’un cinayetini aydınlatmasında Ümit’e yardım eden kişi.



    Ümit: Keleşoğlu’nun ölmüş karısından doğma, Paris'te okumuş kızı,aynı zamanda Mahmud’un sevgilisi.



    5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:



    Bu kitap biraz da bizim halihazırda içinde bulunduğumuz milli durumu anlatıyo olması dolayısıyla zevkle okuyabileceğiniz bir hal alıyor. İnsanların içindeki para kazanma hırsının nasıl doruk noktasına çıkabileceğini ve bunun kendisine engel olmak isteyen insanlara nasıl zarar verebileceği hakkında güzel bir örnek teşkil ediyor.



    6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ:



    1925 yılında İzmir’in Menemen İlçesi'nde doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki yüksek öğrenimini yarıda bıraktı, gazete ve dergilerde çalıştı. Demokrat İzmir Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü ve Başyazarlığı'ndan, Ankara’da Bilgi Yayınevi Danışmanlığı'na geldi (1973-1980). Çeşitli gazetelerde köşe yazarlığını sürdürdü (1968- ) (Yeni Ortam, Dünya, Milliyet, Söz, Güneş, Meydan)



    1950’li yıllarda Vatan Gazetesi’nde sinema eleştirileri yazdı, senaryo yazarlığına başladı. Senaryolarında Ali Kaptanoğlu adını kullandı. Bel başlı filmleri: Yalnızlar Rıhtımı (Lütfi Akad), Ateşten Damlalar (Memduh Ün), Rıfat Diye Biri (Ertem Gönenç), Şoför Nebahat (Metin Erksan), Devlerin Öfkesi (Nevzat Pesen), Ver Elini İstanbul (Aydın Arakon). Şimdi İstanbul’da bağımsız yazar.



    İlk şiiri Balıkçı Türküsü, Yeni Edebiyat Gazetesi'nde çıkmıştı (sayı: 23,1.10.1941), ilk düzyazısı ise (Kültürümüz Üzerine Düşünceler) Balıkesir’de yayınlanan Türk Dili Gazetesi’nde (29.10.1944). Duvar kitabına aldığı Cabbaroğlu Mehemmed şiirinin 1946 CHP Şiir Yarışması’nda ikincilik almasıyla tanındı. Şairliğinin ilk on yılını, destan boyutlarıyla ve duygusal, gergin bir hava içinde, İkinci Dünya Savaşı’nın Avrupa’yı saran bezginlik çöküntülerini yansıtmaya adamıştı.



    Zamanla (1955- ) toplumcu kollayışı bırakmamakla birlikte, tek insanın duygu dünyasından kesitler verdi; artistik abartmalarla ve yerli dünya görüşüne de yaslanarak, bireysel temaları işledi. Aynı gerginlik ve gerilim kendine özgü bir söz dizim ve hazinesiyle at başı, çarpıcı benzetmelerle zenginleşmiş romanlarında da görülür. Eleştiride uzun zaman toplumcu gerçekçilik ilkelerine bağlı kalmıştı.





    HAZIRLAYANIN:





    İMZASI





    ADI VE SOYADI : GÖKHAN USTA



    APOLET NUMARASI : 6870



    KISMI : 82-A



    TARİH : 17.05.2002






  6. Cengiz Törekuloviç Aytmatov 12 Aralık 1928 tarihinde Kuzeybatı Kırgızistan'da Şeker adlı bir köyde doğdu.Babası Törekul Aytmatov at yetiştiricisiydi. Kırgızistan'a,dağlık yörelere Ekim devrimi daha yeni ulaşıyordu. Yazarın çocukluk yılları sistemin yeni yeni yerleşmeye başladığı yıllararastlar.Geçmişe bağlı yaşlı neslin yanında yeni düzene ayak uydurmuş genç kuşak da toplumdaki yerlerini alıyorlardı. Yazar kolhoz tarlalarında çalıştı.Çevresini,tabiatı,insanları o yıllarda tanımaya başladı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında bütün yetişkinler savaşta oldukları için gençlere çok iş düşüyordu. Henüz on beş yaşındayken köyü sovyetinde sekreterlik yaptı,tarım makinalarının hesaplarını tuttu. Daha sonra Kazakistan'daki Cambul veterinerlik teknik okulunda okudu Ardından Frunze(bugünkü Bişgek tarım enstitüsünde okudu.Zooteknisyen olarak bütün ülkeyi ,Kazakistan'ı dolaştı. Aynı zamanda da bir gazeteci sıfatıyla çalışıyor,sürekli gözlem yapıyordu. Pek çok genç nesil mensubu gibi halkından uzaklaşmadı,insanına daha da yakınlaştı. Kırgız gazetelerindeki yazıları,redaksiyon servislerinde aldığı görevler ,muhabirlik faaliyetleri onu yavaş yavaş edebi dünyaya hazırlıyordu.Yazarın akıcı uslubu,kurgudaki başarısı bu ön araştırmalarıyla yakından ilgilidir. Ayrıca bu yıllar geçmiş ile geleceğin kesiştiği bir noktaydı.Her iki dünyayı ve her iki insan tipini çok iyi tanıyordu. Süpeyçi adlı hikayesinin kahramanı baraj mühendisi Beknazar ve Beyaz Yağmur'un kahramanı Zeynepapaalışılagelmiş hayatı temsil ederler.Yeni ahlaki normlar ile eskiyi yaşamakta direnen insanların çatışması eserlere hakim konudur.



    Rakipler adlı eserin kahramanı Karatay,Baydamtal Irmağı'nın kahramanı Nurbek, yeni neslin uyanışını temsil eder Bugünle ve geçmişle, yaşlı kuşaklarla çatışmaları anlatılır. Bu eserlerde yazar henüz heyecanıyla yazmakta ne ciddi bir edebi endişe ne de teknik görülmemektedir.Eserler genel çerçeveleri ile eski ile yeninin çatışması üzerine kurulduğu için estetikten çok didaktik bir endişeye rastlanmaktadır. Ama daha sonraki eserlerinde gördüğümüz yapının ilk adımları olarak değerlendirebileceğimiz bu çalışmalar çark içinde yer alma çabasını göstermesi açısındanönemlidir. Yazarın kendini ispat için zorlama düşüncelere saplandığını da söylemek mümkündür.



    Yazar bundan sonraki çalışmalarında 50'li yıllarda kaleme sarılan,Sovyet yazarları arasındadır.Diğer pek çok yazardan farklı olarak yerel kültüre çok büyük önem ve değer verdiğini görürüz.Eleştirileri geçmişin hatalı olduğuna inandığı ögelerinedir. Topyekün bir eleştiriye rastlamayız.Daha önceki kuşağın yazarları milli bir edebiyatın temelini pek sağlam olmasa da atmışlardı. Şimdi mesele yeni kuşağın, yeni düzenle barışık olarak eserler vermeleriydi. Rus edebiyatının bütün dünyada da bilinen engin ufuklarından da yararlanılmalıydı.Unutulmaması gereken bir diğer gerçek ise yazılı edebiyat ürünü olmamakla birlikte Kırgızların tarihinde, eşi benzeri görülmemiş bir destan,halk ansiklopedisi olan Manas Destanı duruyordu.Bu destanların dilden dile dolaşmaya başladığı yıllarda vahşi hayattan yeni yeni kurtulmaya çalışanbir Rus toplumu vardı. Belki Kırgızlar yerleşik hayata yeni uyum sağlıyorlardı ama Er Manas bütün ihtişamıyla onların yanındaydı. Kuşaktan kuşağa akıp gelen bu sınırsız mısralarla birlikte masal,efsane,türkü kültürü de ihmal edilemeyecek bir tabii hazine durumundaydı. Ve bu değerler bütününden en iyi yararlanabilen yazar ise Cengiz Aytmatov'du.Aytmatov'un ilk eserleri bu tarihi ögelere, kendi yöresinin, Talas VadisininKültürüne dayalıydı.Folklorik unsurlar ,masal kahramanları, geleneğin taşıdığı tecrübe ,yeni oluşan edebiyat dünyasında Rus edebiyatının yeri kadarönemli zengin bir altyapı oluşturuyordu.Yazarın 1956'dan itibaren devam ettiği Moskova Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsü, onun engin yerel kültürünü evrensel boyuta nasıl taşı-yabileceğini öğrenmesine yardımcı oldu. Bu arada Moskova'nın kültür dünyasını da tanıma fırsatı buldu. Yazar bu yıllarını teorik çalışmalarla geçirdi.Bu yıllarda,edebi değerleri yükselmeye başlayan Yüz Yüze(1957),Cemile(1958),Selvi Boylum Al Yazmalım(1961),Deve gözü(1961) adlı eserlerin yazıldığını görüyoruz. Yazar 1952'de yazdığı Gazeteci Cyudo,Aşim gibiKırgız dergilerinde yayınlanan hikayelerinden çok daha ötelere gelmişti artık.Yüz Yüze,ve Cemile,Süpayçi ve Beyaz Yağmur,Rakipler ve Asma Köprü (Baydamtal Irmağı'nda), Selvi Boylum ve Deve Gözü gibi ikili hikaye grupları,benzer konu ve ilişkilerin anlatıldığı eserlerdir(1).Yüz Yüze'de asker kaçağı kocasını ihbar etmek zorunda kalan Seyde'nin trajedisini, I958'de yazılan Cemile'de farklı bir boyut ve ortamda görürüz. Cemile'nin kocası askerdedir. Onu sabırla bekler. Am Danyar girer dünyasına. Çok riskli ama "iyimser bir gelecek" ile karşılaşırız .Yeni bir dünya görüşü de yansıtılır bu arada.Ama yer yer eskiye yöneltilen eleştirilerin dozunun çok iyi ayarlandığını,geçmişin yok edilmeye çalışılmadığını dagörürüz.



    Selvi Boylum ve Deve Gözü'nün benzerlik arzeden yapısı,o dönemYazar ve dramturglarında da görülen bir durumdur (Axjanov, lipatov, Marcinkivicius, Arbusov,Rosov gibi). Güçlü,karşı durmayı bilen, haklarını korumaya çalışan kahramanlar göze çarpar.Cemile ve Deve Gözü'nde felsefi boyutun gerçekçi bir şekilde eserlere yerleştirildiği görülür.Ciddi tesbitler vardır. Burada Cengiz Aytmatov'un yeni bir yol denediğini söyleyebiliriz.Felsefi unsurların verilişinde Rus edebiyatı ve Sovyet edebiyatının etkilerinden söz edilebilir.



    Cemile'de geleneksel Kırgız edebiyatının tipleme anlayışı kullanılsaydı ,Kırgız efsanesi Olcabay ve





    Kisimcan'dan farklı bir şey göremezdik.Cemile ve Danyar'ın hiç istenmeden gelişen ilişkileri geleneksel yapıdan hayli uzak bir uslupla ele alınmıştı.Danyar'ın görüşleri ,derin duyguları Cemile'yi etkilemiştir.Danyar sadece düşünceli,savaşta sakatlanmış biri olarak değil,bir gücün temsilcisi olarak karşımızdadır.Danyar'ın Cemile'nin aklına düşürdüğü şey yönlendirme şeklinde vasıflandırılamaz. Onlar birbirleri içinkarar vermişlerdir.



    Aytmatov,1956'da Sovyet yaazarlar Birliği üyesi olur.Moskova Edebiyat Enstitüsü'nde Maksim Gorki adlı incelemesini yazdı.Enstitüdeki diploma çalışması olan Cemile onun ilk zirvesiydi. !959'da Komunist Parti'ye üye oldu.Taşkent'te yapılan Asya-Afrika Yazarlar Konferansı'na katıldı. Kırgızistan Edebiyatı adlı yayın organında redaktörlük yaptı. Pravda'nın Kırgızistan masasında görev yaptı.Aytmatov, hikayelerinde(Uzun hikaye) okuyucusuyla doğrudan ilişki kurabileceği bir yapı peşindedir.Okuyucunun eserden etkilenmesini değilkatılmasını hedefler. İlk eserlerinden itibaren gelişen bu arayış her eserdeyeni bir formda karşımıza çıkar.Zamanla subjektif karakterlere de rastlarız.



    Kişileştirme önceki eserlerden farklı bir hal almaya başlar.60'lı yıllardan itibaren Kırgız geleneklerine bağlılığı konusundaki bakışını netleştirirken ,bir yandan da Radlow'un 19.Yüzyıldaki çalışmalarından etkilenerek Kırgız kültürünün, epik ögelerini inceliyordu. Bu gücün kaynağına inmeye çalışıyordu.Manas ile ilgili çalışmalar yapıyor, yapılan çalışmaları izliyordu.



    İşte yazarın bu dönemdeki ilk eseri İlk Öğretmenim(Öğretmen Duyşen)(1962)'dir.Kahramanlar olgunlaşmış,sistemle uyumlu idealist kişiler olmuştur .Ama Duyşen'in bir parça Er Manas tarafı olduğu da inkar edilemez.İlkÖğretmen hem teknik hem işleniş açısından önemli bir aşamadır.Bu özellik Daha eserin girişinde kendini gösterir."......Biz gülüşerek çığlıklar atarak tepeye tırmanırken iki yana sallanan kavaklar ,serin gölgesiyle,tatlı hışırtılarıyla sanki bizlere "Hoş geldiniz"derlerdi. Biz baldırı çıplakların derdi kuş yuvalarıydı, birbirimizin omzuna basarak hemen kavaklara çıkardık.Ürken kuşlar sürü sürü tepemizde uçmaya başlarlardı .Fakat bize ne kuşlardan,onlar ne halleri varsa görsünler !Biz yükseldikçe yükselirdik dallara basa basa.Kimin daha gözüpek,becerikli olduğu o zaman anlaşılırdı.Derken kuş uçuşu yüksekliğinde ,büyülü bir değnekle dokunmuşçasına ,önümüzde şaşırtıcı bir Sesizlik ve ışık dünyası açılırdı...."(2).



    Bu satırlarda eserin sonuna ve kavak ağaçlarına bağlanan müthiş bir kurgu ustalığı görürüz. Akıcılık ise başka bir değer.60'lı yıllarla başlayan bu yeni bakış pek çok yazar,yönetmen ve dramaturga da örnek teşkil ediyordu.Aytmatov'un 1963 yılında yazdığı Toprak Ana adlı eseri ona Lenin Ödülü'nü kazandırdı.1964 yılında Al Elma adlı hikayesini yazdı.1965 yılında Kırgız Sinemacılar Birliği Başkanı oldu. Aynı yıl Beyrut'taki, 1966'da Delhi'deki Asya Afrika Yazarlar Konferansı'na katıldı. Aynı yıl bir diğer önemli eseri olan Gülsarı'yı,Rusça olarak yazdı.



    Gülsarı bir bakıma geçmişin muhasebesi gibidir.Yapılan hatalar,alınan mesafe bir bir sorgulanır.Gülsarı ile birlikte Tanabay'ın silinişi bir devri olanca hüznüyle gözler önüne serer. O yılların sıkıntıları geride kalmıştırama bu arada heyecan da kaybolmuştur. Eser o yıl çok sayıda eleştirmenin dikkatini çekti. Nesir dalında en iyi çalışma olduğu konusunda herkes hemfikirdi (3). Fakat muhasebe yapılırken yazarın açık tavır olması pek çok çevreyi rahatsız etti. Leonov, Belov gibi yazarların da eserlerinde geçmişe yönelik eleştirilerinde aynı keskin dili kullandıklarını görürüz.Aytmatov,zengin bir kültür geleneğinin,üretmeye elverişli yapısınınEdebiyat geleneğinin gelişmesinde çok önemli bir rolünün olduğunu eserleriyle ispat etti.Çünkü pek çok kişi geçmişin tamamiyle silinmesi gerektiğineinanıyordu. Yazarın 60'lı yıllarda kaleme aldığı eserleri bu ön yargılı görüşleri yok etmişti.Bu arada yazarın bu tavrı dolayısiyle sıkça takibata uğradığıda bilinmektedir.



    1967'de Sovyet Yazarlar Birliği İdare Heyeti Üyeliğine seçildi.1968'deBüyük Sovyet Ödülünü aldı. Aynı yıl Kırgız Halk Edipleri adlı çalışması yayınlandı. 1970'te Beyaz Gemi,Askerin Oğlu,Oğulla Görüşme adlı eserleriMoskova'da yayınlandı.



    70'li yıllarla birlikte yazarın geleneksel motif, efsane ve masallara yaklaşımı çok özel renkler kazanmaya başlar. "........Efsane ve mitoslar üzerine düşünelim bir.Onlar halkın canlı hafızası,hayat tecrübesi, felsefesi, tarihidir.Maslımsı fantastik dünyaları önemli değerler taşır. Mesela Geyik Ana(Beyaz Gemi) bugünkü gerçeklerle bütünlük arzeder. .........." (4).Yazar bu sözleriyle gerçekle masalın dünyasını nasıl birleştirdiğini ifade eder.Beyaz Gemi'de Orazkul ve Seydahmet bir tarafı, Mümin Dede ve Çocuk diğer tarafı temsil eder. Seydahmet ve Mümin Dede pasiflikleriylebirbirlerine yaklaşırlarken ,Çocuk ve Orazkul zıt kutupları temsil ederler.Yazar çocuğa bir"ad" bile vermez.Çünkü onu bütün çocukların temsilcisi olarak görür ve masal kahramanlarıyla özdeşleştirir. O, capacanlı birmasal kahramanıdır. Ama gerçektir de.Ölümü de son derece destansıdır.O-nun ölümü bir kurtuluş gibidir.Pek çok Rus eleştirmenin görüşlerinin aksine bu ölümde ve ölüm şeklinde bir karamsarlık yoktur.Orazkul'un yalnız kaldığında çocuğu olmayışının acısını yaşaması ayrıca enteresandır.O eserin kötüyü temsil edenlerindendir.Onun bu iç muhasebesi onu bir kahraman olmaya doğru götürür. Bu durumu Çocuk ve okuyucu bilir.Diğer tip ve kahramanların haberi yoktur.



    Eserde iyiler ve kötüler masalsı bir işleyişle birbirinden ayrılırken edebi anlamda birer karakter olduklarını görürüz. Müthiş bir kurgulama ileOkuyucu masal ve gerçek arasında dolaştırılır. Ve okuyucu aynı zamandakatılımcı olduğu için gerçeğin veya masalın hangisi olduğunu ayırmaktagüçlük çeker.



    Yazar geçmişte,din,felsefe,ilim adına insanların birbirine düşürüldüğünü ,bunun bugün de yarın da böyle olacağı görüşünü savunuyor.Edebiyatın bu noktadaki görevinin büyük olduğunu,insanlar arasında ortak dünyalar oluşmasına yardım ettiğini, edebiyatın öneminin her geçen gün daha da artğını vurgulamaktadır(5). "...........Nesrin iki tarzı var bugün. Biri spekulas-yonlara açık olan,diğeri ise gerçek nesirdir.Kalıcı bir eser için bilinen edebikaidelerin yanında sanatçı ruhu ve dürüst bir kişiliğe ihtiyaç vardır....."(6).



    Yazarın bu sınıflaması ,yazarın yazdığına inanmasının gerekliliğini en açıkşekliyle ifade etmektedir.Sanat dünyasındaki dejenerasyona yazar şu sözleriyle tepki gösterMektedir: "......Okuyucunun beklentisi,ilgisi de nesrin başka bir yönlendiri-cisi .Okuyucunun seviyesi yükseldikçe,sanatçı da kendini yenilemek,bir üstbasamağa geçmek durumundadır . Bugün batıda ekonomideki rekabete benzeyen sanat rekabeti, pornografiyi bile sanat sınıfına sokacak kadar tuhaflaşmıştır....." ( 7). Aytmatov, yeni nesirle ilgili bir diğer gelişmeyi ,nesrin drama havasına bürünmesini, seviyenin yükselmesi olarak değerlendiriyor. Yazarın sıkça bir senarist veya yönetmen gibi davranması gerektiğini savunur. Bunun da yaşamakla, uzun yaşamakla ilgili olduğunu, Ernest Hemingway'in "Büyük bir yazar olabilmek için uzun yaşamak gerekir"(8)şeklindeki sözlerini hatırlatarak savunmaktadır. Tabii ki burada uzun yaşamaktan, insanın değişmesinin takibi, karşılıklı etkileşimin önemi kastedilmektedir



    Cengiz Aytmatov'un babası 1937 yılında Milli Kırgız Partisi sekreteriydi. Yazar,o günleri anlatan,babasının kuşağını işleyen , otobiyografik birçalışma yapmak istediğini bir kaç konuşmasında ifade etmiştir (9).Yazarkendi şeceresini şöyle dile getiriyor:".......Baba adı Törekul, dede Aytmat, onun babası Kimbildi,onun babası Kuncuyok ...." (10).Gelenek ve göreneklerine gösterdiği sadakatın bir diğer belirtisi de kendi geçmişi ile ilgili bilgi sahibi olmasıdır.Atalarının mezarlarına,uzak akrabalarına,onların mesleklerine ve detaylı hayat hikayelerine kadar herşeyi bilmektedir.Baba Törekul Aytmatov,daha sonra mevcut partinin lağvedilmesiyle birlikte Komunist Parti'ye üye olur. Parti görevlisi olarak gönderildiği Moskova'da ihanet suçundan tutuklanır,ardından ölüme mahkum edilir.Ölümünden sonra yapılan araştırmada suçlu olmadığı kanaatine varılır.Ancak bu iadei itibar hadisesinden sonra aile tekrar Kırgızistan'a dönebilir. Orada ya-zar ve annesi halaları Karagözapa'nın evinde kalırlar. Bu yıllar aile için sonderece zorlu geçer.Aytmatov ailenin büyük çocuğuydu,pek çok sorumluluğu vardı.Güçlü bir kadın olan annesi onun yetişmesinde,edebiyatla tanışmasında çok etkili oldu.Ona hem Rus edebiyatını hem de Kırgız kültürünü öğretmeye çalıştı.Birkaç yıl burada kalındıktan sonra annesinin işi dolayısıyle Kirovskaya adlı bir Rus köyüne taşındılar.Yazar orada Rus okulunasinin de katkılarıyla hareketli bir gençlik yaşadı,gerek gittiği okullarda, gerekse kendi çabasıyla ciddi bir yetişme süreci geçirdi.Aytmatov,bilinen eserlerini kaleme almadan önce işe tercümeler yaparak başladı .ValentinKateev'den (1897-1986)Alay'ın Oğlu,Mikhail Bubenkov'dan (1909-1983) Huş Ağacı adlı eserleri Rusça'dan Kırgızca'ya çevirdi.Bu çalışmaların o dönem için önemi çok büyüktü(11).



    Yazar,bir konuya son derece eğlenceli bir şekilde yaklaşılabileceğigibi,çok ciddi bir gerçekçilikle de aynı konunun ele alınabileceği görüşündedir.Bu arada esas olanın alt yapı ve uzun süren bir ön araştırma olduğunuda vurgular(12). Kendisinin savaşı, ilk gençlik yıllarında ve cephe gerisindede olsa yaşadığını,o yıllarda insanların heyecanla, bütün güçleriyle çalıştıklarını,hayatın insanlar üzerinde en zor şartları tecrübe ettiğini, yazarken hepbu hususları göz önünde bulundurduğunu söylemektedir(13). Pek çok eleştirmen de yazarın bu özelliğini vurgulamaktadır (14). Eserler gözden geçirildiğnde bu husus çok açık olarak da belli olmaktadır.



    Mit ve efsanelerin eserin genel kurgusuyla başa baş, aynı özenle işlenmesi yazarın bir diğer üstünlüğüdür. Onları halkın hafızası, yazılmamıştarihi olarak görür. Felsefi yapıları kadar fiktif yapılarından da etkilendiğiaçıktır.Kırgız topraklarında sözlü edebiyat ürünleri derin bir geçmişe sahipolmasına rağmen ilk basılı edebi ürün Moldogazi Tokobayev'in Sessiz Kakay adlı tiyatro eseridir.Bunu Kasımali Bayalinov,Tugalbeg Sadıkbekov ve Mukay Elebayev'in eserleri izler.



    Modern edebiyatta mitolojik öge ve efsanelerin kullanılışı çok yeni değildir.Thomas Mann,James Joyce,J.P.Sartre,Albert Camus'da da görürüz.Ama Aytmatov'un bu ögelerin toplumsal gerçekçi yaklaşımdaki en başarılıkullanıcısı olduğunu söyleyebiliriz(15).Yazar Türkçe ve onun tarihte kullanıldığı en hacimli eser olan Manas Destanı'na çok büyük önem vermektedir. "......Bundan bir süre önce uzun yıllarRusya'da sürdürülen bir çalışma tamamlandı. Bu çok hacimli bir Türkçesözlüktür. Yüzyıl önce Petersburg'da hazırlanmaya başlanan bu sözlük benim el kitabımdır.Sürekli ondan yararlanırım.Bu sözlük sayesinde Türk atalarımla konuşabiliyorum ......" (16). ".......Kırgız destanları beni çok etkiledi.Hala da etkiliyor.Her eserim bir ucundan bu destanlara dayanır.Manas Destanı bir milyon mısradan oluşur. Dört ciltlik bu destan yirmi yılda bir arayatoplanabilmiştir.Bu destanın özü insan duygularıdır. Tekrarlıyorum her ese-rim bu Kırgız destanlarına dayanır....." (17). Yazar Kırgız edebiyatının kaynağını da eski sözlü gelenek,halk hikayeleri,özellikle de Manas Destanı olarak gösterir. İkinci kaynak olarak isemodern Sovyet edebiyatından söz eder.Bu sayede iki kaynaklı,geçmişle bugünü bir arada sürdüren bir edebiyata sahip olduklarını belirtir (18).Aytmatov,pek çok edebi sima üzerine çalışmalar yapmış,dikkate değer edebi araştırmalara imza atmıştır. Türk dili ve edebiyatı, halkbilimi,sosyoloji sahalarında eserler vermiştir(19).



    1973 yılında ilk ve tek tiyatro eseri olan Fujiyama'yı Kazak dramaturg Kaltay Muhammedcanov ile birlikte yazdı. Yazarı da şaşırtan bir ilgigören eser pek çok dile çevrildi,bazı ülkelerde sahnelendi.Ayrıca Kırgızfilmtarafından sinemaya da uyarlandı.



    1980'de yazarın hayatında eserleri açısından büyük bir birikim sonucu ortaya çıktığı anlaşılan Gün Uzar Yüzyıl Olur yayınlanır.Hikaye ve uzunhikayelerin ardından gelen bu roman başta Sovyetler olmak üzere bütün dünyada heyecanla karşılandı. Bu eserde aşağı yukarı on yıl öncesinden bugün olanlara dair ipuçları görürüz. O ana kadar rejime yapılan en yoğun eleştirilere burada rastlarız.Ama edebi tavizler olmadan bunun yapılabilmesi de ayrıca önemlidir.



    Yazarın bu eserinin ardından uzunca bir süre için edebi çalışmaları-na ara verdiğini,politik konumuyla ilgili çalışmalar yöneldiğini görüyoruz.Sovyetler Birliği'ni ve Kırgızistan'ı ülke içi ve dışında defalarca temsil etti.1986 yılında yazarın öncülüğünde Kırgızistan'da gerçekleştirilen veolumlu(20) olumsuz(21) pek çok eleştiri alan Isık Göl Forumu düzenlendi.



    Dünyanın doğusu ile batısını birleştirmeyi amaçlayan bu forum çok büyük bir uluslararası katılımla gerçekleştirildi. Yapılmak istenen şey tabii ki çok önemliydi ama dünyanın gidişatına çok uygun değildi. Sonraki yıl bu forum Peter Ustinov'un desteğiyle İsviçre'de yapıldı ama gereken ilgiyi görmedi.



    Isık Göl Forumu'nda Cengiz Aytmatov'un Gün Uzar YüzyılOlur'dan daha hacimli bir eser olan Dişi Kurdun Rüyaları'nın ilk haberlerinin duyulduğunu görüyoruz.Bu eser yazarın Deniz Kıyısında Koşan Alaköpek'ten sonra Kırgız -Kazak dünyasından ikinci çıkışıdır. Romanın kahra-manı yeni bir Hristiyanlık anlayışının peşinde olan Abdias adlı bir Rus misyonerdir.Tabiatın geleneğin temsilcisi ise dişi kurt Akbar'dır. Abdias'ın trajedisi ,esrar mafyası,çevre düşmanlığı,Akbar'ın sabır yüklü yolculuğu müthiş bir kurgu ile anlatılır.Bütün dünyada çok büyük ilgi gören eser,ülkemizde ilginin dağılmaya başladığı 1990 yılında Ötüken Yayınevi tarafından yayınlandı(22).I990 yılında Sovyetler Birliği'nin Lüksemburg büyükelçiliği görevinde bulunan yazar bir süre sonra birliğin dağılmasından sonra bütün yurtdışı temsilciliklerin Rusya'ya devriyle bir süre Rusya büyükelçisi sıfatıylagörev yapmak durumunda kalmıştır.Yazar 90'lı yıllarda edebi anlamda birkaç küçük ama önemli esere imza atmıştır.Cengiz Han'a Küsen Bulut ve Yıldırım Sesli Manasçı bunlar arasında sayılabilir. 90'lı yıllarda İlesam tarafından kendisine verilen ödülü al-almak ve İstanbul Sinema Günleri'nde adına düzenlenen günlere katılmak için ülkemizi ziyaret eden yazar çok büyük ilgi görmüştür.1970'lerdekiilk ziyaretinde ona ilgi gösterenler ile bu gelişlerinde yoğun ilgi gösterenlerin farklı olması da dünyada değişen bir şeyler olduğunun göstergesidir.60'lı yıllarda yazara yöneltilen eleştirilerin yorumu da ayrı bir çalışmaolabilecek niteliktedir(23).Bize göre her şeyi kendi dönemi, norm ve değerleri çerçevesinde değerlendirmek doğru olacaktır.Şu anda,21.Yüzyıldan geriye dönüp bakıldığında değişime uğramayan hiç bir şeyin kalmadığını görüyoruz. Bu anlamda geçmiş, birkaç söz ve olayla anlaşılamayacak yoğunluktadır. Lüksemburg'daki görevinin ardından Kırgızistan'a dönen yazar birsessizlik dönemi geçirdikten sonra tekrar aktif politik hayata dönmüş,halen Fransa'da Kırgızistan'ın Paris büyükelçisi olarak görev yapmaktadır







    Beyaz Gemi



    Cengiz Aytmatov'un insanı ve insanın duygu ve düşüncelerini dede-torun, masal-gerçek arasında kurduğu dramatik çerçevede ele alan ve tahlil eden şâheser bir hikayesidir.





    Cemile - Sultan Murat



    Cemile aşk ve vatan sevgisi üzerine; Sultanmurat at sevgisi üzerine yazılmış birer uzun hikâyedir.





    Cengiz Han'a Küsen Bulut



    Cengiz Han'la ilgili bir efsaneyi ele alır. Çok güzel bir aşk hikâyesi ile diktatör karşısında ferdin durumunu işler. Sovyet rejimi ile bu efsâne arasında paralellik kurar.





    Dişi Kurdun Rüyaları



    Kader ve takdîr-i ilâhî konusu; ilâhî kudretin varlığını sürekli vurgulayan, ama sorumluluğu insanda ve insanların ortak sorumluluğunda arayan çok çarpıcı bir olaylar örgüsü romanın konusunu teşkil eder.





    Elveda Gülsarı



    Cins ve ünlü bir yorga olan Gülsarı adındaki atın doğumundan, yaşlanarak ölümüne kadar geçen fırtınalı hayat macerası, romanın ana konusu gibi görünür.





    Gün Olur Asra Bedel



    Geniş yankılar uyandıran bu roman derin ve tertemiz aşklar, efsane ve masallar, KGB'nin acımasız uygulamaları etrafında cereyan eden olaylardan meydana çıkarılmış bir romandır.





    Kassandra Damgası



    Dünya edebiyatında yakından bilinen Kassandra tipi Aytmatov tarafından kendine özgü bir yöntemle ele alınmış, mitolojik konuya ve tipe hiç temas edilmeden çağdaş olaylar ve kaderi Kassandra' nınkine benzeyen çağdaş bir kahin -bilim adamı- tipi ortaya çıkarılmıştır. Romandaki olaylar, ABD' nin bir şehrinde cereyan etmesine rağmen herhangi somut bir ülke veya somut bir insan tiplemesi söz konusu değildir. Yazar, bütün ülkeleri, bütün insanları ilgilendiren, düşündüren, endişelendiren konuları ele alıyor; insanıyla, hayvanıyla yeryüzündeki bütün canlı varlıkların hayatı için tehlike oluşturan olaylara dikkat çekiyor; bu canli varlıkların kaderlerinin birbiriyle sıkı bir şekilde bağlantılı olduğunu ve insanların kötü emelleri sonucu ortaya çıkan tehlikelere aynı derecede tepki verdiğini vurguluyor. Biraz bilim-kurgu, biraz fantastik unsurların da yer aldığı romanın esas kahramanları uzaydaki eski Sovyet araştırma istasyonunda çalışan, fakat zamanı gelince oradan ayrılmayı reddederek istastonda kalan Rus bilim adamı Andrey Kriltsov (ki romanda karşımıza uzay rahibi Filofey olarak çıkmaktadır.) ve Amerika' lı bilim adamı, gelecek hakkında bilimsel tahminler yapan (romanda geçen Fütürolog ismi bundan kaynaklanıyor.) Robert Bork' tur.





    Kızıl Elma , Oğulla Buluşma , Beyaz Yağmur , Asker Çocuğu , Deve Gözü



    Aytmatov'un beş güzel hikayesi . Aşk ve heyecan, gelenekler ve tarih, savaş ve Kırgız Türkünün dramı.. ve ille de vatan toprakları, toprak sevgisi, toprağı verimli kılmak için bütün yokluklara, güçlüklere göğüs gererek çalışan Kırgız gençleri...





    Toprak Ana



    Savaş meydanında eşini ve üç oğlunu kaybeden kahraman bir ananın, zor zamanlarda dişi-tırnağı ile işlediği, kanı ve teriyle suladığı toprakla dertleşmesini anlatır.





    Yıldırım Sesli Manasçı , Yüzyüze , Deniz Kıyısına Koşan Ala Köpek



    Cengiz Aytmatov'un üç hikâyesidir.




  7. KİTAP ÖZET FORMU







    KİTABIN ADI PANORAMA KİTABIN YAZARI YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU YAYIN EVİ VE ADRESİ REMZİ KİTAP EVİ.ANKARA CAD.İSTANBUL BASIM YILI 1993





    KİTABIN KONUSU:



    Bu roman memleketimizdeki mühim bazı hadiseleri, inlılabımızın ne gibi tehlikeler arasından yetiştiğni anlatan yazarın olgun bir eseridir.1923 ve 1952 yıllarını kapsar. Inkılabımızın tehlikeleri atlatmadığı, pusudan yatan yobazların varlığı önemle vurgulanmaktadır.Roman Atatürk’ün devrimine ayak uydurmayanları,ayka uyduranların yürüyüşe devam etmediklerini ve devam edenlerin ise ne hallerle düştüklerini sergilemektedir.







    KİTABIN ÖZETİ:



    Romanda geçen hadiseler yapılan inkılap hareketlerinin sonrasını kapsamaktadır, hala bu devrimlerin yıkılmış Osmanlı’ya yönelik bir hareket olduğunu sananlar vardı, bunlar yeni devleti geçiçi bir yönetim şekli gibi görüyor ve eski rejime dönmek ve hatta eski rejimi daha da yobazlaştırmak istiyorlardı. Kısacası ‘’ inlılap’’ sözcüğünün anlamını bilmeyenler vardı.



    Çalıştığı bankada müdür olan Servet Bey sıkıntılarla kavuştuğu bu makamın tadını çıkarıp zenginleşmiş ve üstüne alım satım işine de uzanınca paraya para dememiştir. Nedim adında yakışıklı bir oğlu ve gözü yukarılarda olan Hollywood meraklısı.Sevim adında . sosyetik ortamlarda bulunan özenti genç kızı vardı.



    Inkılap savuncularının ensağlamlarından olan milletvekili Halil Ramiz kafasında irtica yapısına bir yer bulamdığı için toplum içinde yalnız kalmaktadır.Atikler köyüne gidip orada Fazlı Bey denilen,nice oyunlarla parti başkanlığına gelmiş bir düzembazın halkı sömürmesinden, haksız yere konutlara el koymasından rahatsız olmuş bunun üzerine avukat olan ve Fazlı Bey’e baş kaldıran tek köyün sözcüsü durumundaki Kenan Bey ile bu işleri sorgulamaya başlamıştır.Bunun üzerine genel sekreter tarafından azarlanacak ve istifasını verecektir ki bu hareketi onu tamamiyle yalnız bırakacaktır.



    Yüreği vatan sevgisi ile çarpan Osman Nuri Bey namuslu bir memurdur,başarılı olmasına rağmen aksilikleri hiç terk etmemiştir.Bu hareketi eşi Saniye Hanımı Çökertmiş iki çocuğunu da evden soğutmuştur. Semra’nın ağabeyi Fuat kendine kitaplarla çevrili bir dünya yaratamıştır.



    Memleketde kendini tepeden inme bir inkılabın köksüz öncüleri sayan Ahmet Nazmi ve Cahit Halid gibi insanlardan ziyade Tahincizade Hacı Emin Efendi gibi fes yasağı ile evine kapanmış, irtica harekeytinin başlamasını dört gözle bekleyen , farz olan namaz vakitleri arasında ikişer rekat daha kılan,eşini kölesi gibi kullanan yobazların sayısı daha ağır basıyordu.



    Emektar dadısıyla yaşayan Komiser Hamdi Bey üç evlilik yaşamış ve hepsini ölümle bitirmek zorunda kalmıştır.dördüncü eşi olan Nebile Hanım geceleri eşinde yeterli cinsel isteği görmediğinden huzursuz olmaya başlamıştır.Altı ay geçmesine rağmen bakire olan bu genc kızın vücudunda Bu ortamda



    sadece ayak tabanları Hamdi Bey tarafından temasa maruz kalmıştır.işte gecen altı ayın bir gizemli gecesinde oynamak istediği bir kundak oyunu onun maskesini düşürtmüştür.Tüm eşlerini katili olan bu adam tespit edilmiş ve altı yıllığına ceza evine girmiştir.



    Müteahhit Sırrı Bey paraya para dememektedir, kedisi Mühendis Ragıp Bey’in yakın dostudur, genç mühendis , dostu Servet Beyin kızı Sevim’in tecavüze uğrayıp ruhunu dengesini kaybetmesi üzerine tedavi amacıyla Servet Beyin eşi ve Sevim’in kardeşi yurt dışına acıkarlar.



    Bahsettiğimiz Atikler köyünde Emeti Nine diye bilinen,kocasını ve iki oğlunu vatana feda etmiş ve Nefise ile Ali adında çocuğuyla yaşamına devam eden bir kadın vardır.Ali,Fazlı beye kafa tutanların başındadır ve bu yüzden kaptırmak istemediği mer’a için uğrayıp candostu Karabaş ile hırpalanacaktır.



    Bu sıralarda Atatürk ölüm döşeğindedir ve sanki O yanına bu milleti de yatırmış gibiydi.O’nun sağlığını yakından takip edenlerin sayısı bi hayli yüksek olmasına rağmenO’nun yaptıklarını takipçisi yok denecek kadar azdır,yanında bir devrimide götürüyordu Atatürk.Bu ortamdan rahatsız olanlarda vardı,Emin Efendinin Tahir CHP mensubuydu ve Ata öiünce hortlayacak olan yobazların tepkisinden oldukca rahatsız oluyordu ve korkuyordu.On iki yılı evinde geciren Hacı Emin’e göre bu yaslı ortam ,okunan türkçe ezan ,dışarda başı boş gezen kadınlar hep kutsal insan olarak gördüğü araplara karşı çıkışımızdan bize verilen cezalardı.Bu yobaz adam evinde kaldığı müddetde besleme kızı Fatma’ya göz koymuş ve ondan bir çocuk metdana getirmiştir.



    Bu sırada sevim kaldıkları otelden yabancı bir gençle kaçmıştır,Ragıp Bey İstanbula dönüp kendini bir mitingde bulmuyor, neler olduğunu anlayamadan fakirleşmiş,politikaya atılmış,sefil bir hayat süren eski milyoner dostu Sırrı Bey’e rast geliyor.Bu sefil adamın bir zamanlar yanında şöfor konumunda olan Hayri Bey şimdi toplumda Hayri Beyefendi diye bilinmektedir.



    Eski komiser Hamdi Bey ceza evinden çıkımıştır,dadısının yanına gider.Romanda yer yer seselilikleriyle ortaya çıkan Pertev’in eşinin kardeşi bu dadının yanında oan yardımcı olmaktadır ve çok geçmeden bu serseri de eve yerleşecektir.



    1946 seçimleri ile CHP hukumeti kurulmuştur,din dersleri okullara konmuş,Türkçe okunan ezan kaldırılmış ve imam hatip liseleri açılmıştır.Emin Tahicioğlu bunları bir aldatmaca olarak değerlindirmektedir. Bu sırada hacılara verilen inadiye isimli başlık Hacı Emin’I on iki yıl ardan sonra dışarı çıkartacaktır.



    Semra zengin bir adamın metresi durumuna düşmüştür ve bu üzüntÜ annesini daha fazla ayakta bırakamaz, Fuat bu olaylarla iyice bunalmıştır ve kavga ettiğ dostu Ahmet Namzi’nın evine gider,evde yaşadıkları tartışma sonucu dışarıda bir gezintiye çıkarlar ve içlerindeki nefreti bir tarikatın ayin yaptıkları türbeye girip boşaltınca tepeden inme inkılabın bu köksüz öncüleri de hayata gözlerini yumarlar.







    KİTABIN ANAFİKRİ:



    Türk inkılabının temellerinin lazım geldiği kadar tehlikelerden uzak olmayışıdır.



    KİTAPDAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ.



    Eserde adı gecen karaman sayısının çok fazla olaması nedeniyle başlıca kahramanların değerlendirilmesini yapacağım:



    Servet Bey : Bir bankada müdürlük yapan bu şahıs, fakirlik içinde büyümüş, okuluna zor şartlarda devam etmiş ve meşrutiyet döneminde gittiği Paris şehrinde aldığı öğrenim sonucunda bu makama gelmiştir.



    Mühendis ragıp Bey: Servet Bey’in kızına aşık olan , zengin , beyefendi, dürüst bir vatanseverdir.Romanaın büyük bir bölümünde Sevim ile yurt dışındadır.



    Halil Ramiz : İnkılabımıza gönülden bağlanmış , feragat sahibi ,ileri düşünüşlü bir milletvekili.



    Hacı Emin Efendi: Şapka inkılabından sonra yıllarca evine kapanmış, ev halkının sürekli huzurunu bozan ,şeriat hayranı olan ve Atatürk’ü yaptığı devrimden dolayı dinsiz sayan ve O’ndan nefret eden zengin bir yobazdır.



    Komiser Hamdi Bey: Nazik , iyi yürekli , dürüst bir memur,üç defa evleniyor üçündede eşlerinin katili oluyor fakat dördüncü eşini durumu anlaması üzerne ceza evinde giriyor.



    Fuat:Başarılı bir vatansever oğlu olan bu şahıs felsefeye fazlasıyla dalan birisidir.



    Anmet Nazmı Bey: Chait Halid adındaki dostuyla inkılabımıza öncülük etmeye çalışan fakat sonradan arkadaşının bu yoldan sapması üzerine tek kalan bir felsefe öğretmenidir.







    5.KİAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:



    Bu roman Türk inkılbı’nın gecirdigi safahlardan tablosunu önümüze seriyor ve bize bazı uyarılarda bulunuyıor.Hacı Emin örneği gibi kendi köşesine çekilmiş şahısların bize tehlike yaratabileceğini ve bunların zamanı gelince başımıza üşüşebileceğini altını çiziyor.









    6.KİTAP YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:



    27 Mart Kahire’de doğdu.13 Aralık 1974’te Ankara’da öldü.1903’te İzmir İdadisi’ne girdi.1908’de başladığı İstanbul Hukuk Mektebi’ni bitirmedi. 1921’de Ankara’ya çağrıldı ve bezi görevler verildi.1931’de Manisa milletvekili oldu.1932’te Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldı.savunduğu bazı görüşler aşırı bulunduğu için kadro dergisinin 1934’te yayımına son vermek zorunda kaldımasından sonra Tiran elçiliğine atandı.Daha sonra 1935’te Prag , 1939’ta La Haye,1942’te bern,1949’ta Tahran ve 1951’bern elçiliklerine getirildi.



    BAŞLICA YAPITLARI:Roman : Kiralık Konak,1922; Nur Baba,1922; Hüküm gecesi,1927; Yaban ,1932; Ankara,1934; Panorama , 2 cilt, 1953 - 1954



    Öykü: Bir Serencam, 1913; rahmet, 1923; Milli savaş Hkayeleri, 1947 .



    Anı: Zoraki diplomat, 1955; Anamaın Kitabı,1957; Vatan Yolunda ,1958.



    Çeşitli: Bütün Eserleri,ilk 15 cilt,(ö.s.),A.Öskırımlı(yay.), 1977-1984.



















    HAZIRLAYAN :





    İMZASI



    ADI VE SOYSDI : İLKİN AİLYEV



    APOLET NUMARASI : 4906



    KISMI : 94



    TARİH : 22.04.2002